24 Mart 2013 Pazar

Futbolun Para Babaları (EPL)



Geçenlerde İngiltere'nin en ünlü gazetelerinden The Times'da Oliver Kay imzalı çıkan habere göre Katar Kraliyet Ailesinin "Rüya Futbol Ligi" adı altında bir lig kurma hayalinin olduğu ortaya çıktı. Haberde Katar Kraliyet Ailesi, Avrupa'nın en büyük takımlarını, iki yılda bir yaz aylarında düzenlenecek bir şampiyonada bir araya getirmeyi istediği yazılmıştı. Haberde ayrıca Rüya Futbol Ligi'nin nasıl ve ne şekilde oluşacağı da detaylı bir şekilde yer almıştı. Aynı haberde Katar Kraliyet Ailesi'nin Premier Lig ekipleri Manchester United - Chelsea - Arsenal ve Manchester City'ye, La Liga'dan ise Barcelona ve Real Madrid'e sadece katılım payı olarak 200 milyon Euro ödeneceği yazılmıştı.

Fakat haberin daha sonra asılsız olduğu, haberin asıl kaynağının ise Fransız bir internet sitesi olduğu ve sitenin olayı bir eğlence unsuru olarak yayınladığı ortaya çıktı. Olay gerçek veya asılsız bunu şu an bilemeyiz ama şu var ki Arap sermayesi bugün futbolun büyük kulüplerinin çoğunu maalesef ele geçirmiş durumda.

Kökleri 12. yüzyıla kadar uzanan, zamanında kilisenin ve devletin toplumun üzerinde kötü etkileri var diye yasaklanmasına rağmen insanları vazgeçmediği ve ilk dönemlerinde ise gerek yönetici gerek futbolcu gerekse taraftarların tamamen amatör bir ruh ile mücadele ettikleri ve adına futbol denen oyun ile günümüzde oynanan oyun acaba ne kadar aynı??

Özellikle son 20-30 sene içerisinde futbolun maddi açıdan inanılmaz bir gelişme gösterdiğini görüyoruz. Stat ve maç gelirlerinin yanı sıra gerek yayın gelirleri olsun gerekse lisanslı ürünlerin satışından gelen paralar ile futbol kulüpleri hem kendi liglerinde hem de Avrupa'da söz sahibi olabilmek için inanılmaz bir mücadeleye girmeye başladılar. Bunun en önemli örneklerinden biri de keyifle izlediğimiz bu güzel oyunun aktörlerinin formaları olsa gerek. Bundan bir kaç sene önceki formalarda neredeyse sadece ön yüzünde tek bir reklam var iken günümüzde özellikle maddi açıdan orta ölçekli kulüplerin formalarının nerede ise F1 pilotlarının kaskları gibi her yerinde reklam olduğunu görüyoruz. Bunun en güzel örneklerinden biri de herhalde gerek La Liga gerekse Avrupa'nın en büyük kulüplerinden biri olan Barcelona'nın 2011 yılında "Qatar Foundation" ile anlaşmasıydı.  Barcelona "Qatar Foundation" ile yıllığı 30 milyon Euro'dan 5 yıl sonunda 150 milyon Euro kazanacağı bir anlaşma imzalamıştır. Bilindiği gibi Barcelona kuruluşundan beri formasına reklam almamıştır. Sadece 2006 yılında UNICEF ile 5 yıllık bir anlaşma yapmış ve bu anlaşma sonucunda formasının önüne UNICEF reklamı almış olmasına rağmen 5 yıl boyunca sezon başına UNICEF'e 1,5 milyon Euro ödemiştir.

Son zamanlarda ise özellikle Şampiyonlar Ligi'nde başarılı olmak isteyen Avrupa'nın önde gelen kulüpleri yapıkları büyük transferler sonrası başarı gelmeyince maddi olarak iyice zor duruma düştüler. Tv yayınları, sponsorluklar ve lisanlı ürün pazarından gelen gelirleri kulüplerin giderlerini iyice karşılamaz hale gelmiş ve kulüpler borç batağına iyice batmaya başlamıştı. Bu da Avrupa futbolu ile uzun zamandır ilgilenen Arap sermayesinin gözünden kaçmadı.

Aslında Arap sermayesinin özellikle Premier Lig takımlarına göz kırpması 2002 yılına dayanıyor. Premier Lig ekiplerinden Arsenal'in 2002 yılında yeni stadyumunun ismi ilk olarak Ashburton Grove olarak düşünülse de Arap havayolu şirketi Emirates stadyumun isim hakkını 100 milyon sterline satın aldı ve böylece stadın ismi Emirates Stadyum olarak değiştirildi.

Arap Sermayesi EPL'de

Fakat Arap şeyhleri özellikle Avrupa'da kendi isimlerini duyurmak için büyük bir PR çalışmasına girmişler bunun ilk meyvelerini de gene Premier Lig kulüplerinden biri olan Manchester City'i satın alarak yapmışlardır. 2008 yılında Şeyh Mansur'un sahibi olduğu Abu Dhabi United Group tarafından satın alındı. Kulüp Arap sermayesinin eline geçer geçemez de Avrupa futbolunu ayağa kaldıracak transferlerin startını verdi. İlk olarak Robinho'yu Real Madrid'den 43 Milyon Euro'ya transfer eden kulübün 2008/09 sezonunda transfere harcadığı para 157.350.000 Euro. Bir sezon önceki transfer giderleri ise 77 Milyon Euro idi. Yani Arap sermayesi sayesinde kulüp 1 sezon içinde transfer giderini 2 katına çıkardı. Kulüp veya Abu Dhabi United Group daha sonraki sezonlar da transfer piyasasını yerinden sarsacak milyon Euro'luk transferlere imza attı. Carlos Tevez, Yaya Toure, Adebayor Dzeko, Balotelli, Agüero, Nasri gibi isimleri Manchester City ile sözleşme imzaladılar. Onca transferin ardından başarı ancak 4 sene sonra geldi. Kulüp tarihinde ilk defa 2011/2012 sezonunda Premier Lig şampiyonluğuna ulaştı. Manchester City'nin bu şampiyonluğu ile ilgili en anlamlı başlığı ise o günlerde İngiliz gazetesi Daily Mail atıyordu ve "Ne kadar üzücü gerçek Premier Lig şampiyonu Abu Dhabi United Group" diyordu. Eğer İngilizcenize güveniyorsanız buradan okumanızı tavsiye ederim.

Ancak asıl hedef hala başarılamadı ve kulüp Şampiyonlar Ligi kupasını hala müzesine götüremedi. Abu Dhabi United Group tarafından satın alındığından beri kulüp Şampiyonlar Ligi'nde 2011/12 sezonunda Bayern Münih, Napoli ve Villarreal'in aralarında bulunduğu A grubunda 10 puan toplayarak 3. olabildi. Bu sezon ise aralarında Real Madrid, Ajax ve Borussia Dortmund kulüplerinin bulunduğu Şampiyonlar Ligi D Grubunda ancak 3 puan toplayarak sonuncu oldular.

Tabi Arap sermayesi bir yana EPL’e yabancı sermayenin el atması aslına bakarsanız M.City’den daha öncelere dayanıyor. EPL’de ilk olarak 1997 yılında Mısırlı iş adamı Mohammed El Fayed tarafından Fulham’ın satın alması ile başlayan sürecin ardından şu an EPL’de mücadele eden 20 takımdan nerdeyse büyük bir çoğunluğu yabancı sermayenin elinde.  He ne kadar Manchester United ve Liverpool gibi üst külüpler Amerikalı iş adamların elinde olsa da 2000’li yılların başındaki bu furyada en çok ses getiren satın alma 2003 yılında gerçekleşti.

Abramovich – Cheslea (Rus İşadamının Futbol Aşkı)

Rusya’nın son zamanlarda tırnak içinde “yetiştirdiği” genç zenginlerden Roman Abramovich 2003 yılında 174 milyon Euro’ya Chelsea futbol takımını satın aldı. Serveti yaklaşık 13,4 milyar dolara dayanan Abramovich’in Chelsea’yi satın almasının bu kadar ses getirmesinin nedeni ise yaptığı harcamalardan da anlaşılacağı üzere kulübü para kazanacağı bir şirket olarak görmemesi. Takımı satın aldığı ilk sezonda hem takımın tüm borçlarını kapattı hem de yaptığı transferlerin tutarı nerdeyse takımı satın aldığı miktarı geçmişti. İlk senede başarı gelmeyince Abramovich takımın başına Jose Mourinho’yu getirdi. Takımın başına geldiği ilk sezon Chelsea EPL’de 50 sene sonra şampiyon olmuş ertesi sene de şampiyonluğu kimseye bırakmamıştı. Mourinho yönetiminde Chelsea 2 Premier Lig, 2 Lig Kupası, FA Cup, ve Community Shield Kupası kazanmasına rağmen Rus İşadamının asıl istediği Şampiyonlar Ligi kupası bir türlü kazanılamamıştı. 2007 yılında Mourinho’nun takımdan ayrılmasının ardından ise Şampiyonla Ligi Kupası 5 sene sonra Di Matteo yönetiminde hatta hiç kimsenin beklemediği bir sezonda geldi. Tabi 10 sene içinde gerek transferlere harcanan paralar gerekse teknik direktörlere verilen tazminatlar ile harcanan paralar akıl almayacak seviyede.

Her ne kadar özellikle EPL’de ne çok ses getiren satın almalar Chelsea ve Manchester City olsa da daha önce de dediğimiz gibi EPL’de birçok kulüp bugün yabancı sermaye yanı şirketlerin elinde.

İstenmeyen Adam Malcolm Glazer

EPL ve Avrupa futbolunun en köklü ve bugün sadece İngiltere değil dünya çapında birçok taraftarı bulunan Manchester United takımının da şu anki sahipleri bir Amerikan şirketi. United’ın alımı açıkçası diğer kulüplere göre daha zorlu bir süreçten geçti. Kulüp yıllarca yabancı özellikle zengin Amerikalı iş adamları tarafından satın alınmaya çalışılsa da özellikle taraftarların buna şiddetle karşı çıkması iş adamlarının karşısındaki en büyük engel oldu. Fakat taraftarlar ne kadar karşı çıksa da kulüp yaklaşık 1,5 senelik uğraş sonunda 2005 yılında Amerikalı iş adamı Malcolm Glazer’e 800 milyon sterlin karşılığında satıldı. Tabi bu büyük meblağın sadece 270 milyon Sterlin’i Glazer’in cebinden çıktı. Geri kalanı 530 milyon ise bankalardan alınan krediler sayesinde karşılandı. Bugün hala kulübün satılmasını hazmedemeyen ve Glazer’e karşı olan çok taraftar var. Hatta bir dönem kendisinden kulübü satın almaya çalışsalar da maalesef bu oluşum başarıya ulaşamadı. Keşke alabilselerdi. Burada kendime not düşeyim bu konuyu aslında tamamen farklı bir başlık altında yazmak lazım. United’ın diğer satılan İngiliz kulüplerinden farkı ise kulübün başındaki isim Sir Alex Fergusondur. Gerek sahadaki başarı gerekse Avrupa sahnesine çıkardığı oyuncuların transferleri sayesinde kulüp şu an maddi anlamda bir sıkıntı içinde bulunmasa da gelecek sezon neler olacağı hiç belli olmaz. Sonuçta Glazer’in bankalardan aldığı borç şu an United’ın borcu olduğunu da belirtmek lazım.

 2006 yılımndan itibaren günümüze Premier Lig ekiplerinin transfere harcadığı paralar. Herhalde o kadar yazının en iyi özeti bu olsa gerek...

Peki Sonuç??
Günümüzde EPL halen Avrupa’nın en çok takip edilen ligi olmasına rağmen külüpler adeta iş adamlarının oyun alanı olmuş durumda. Transferlere harcanan çılgın paralar ile hem EPL’de haksız bir rekabet ortaya çıkarmış hem de Avrupa transfer piyasasının altını üstüne getirmiş durumda.  Avrupa’nın en prestijli kupası olan Şampiyonlar Ligi Kupası’na bakacak olursak 2000 yılından bu yana İngilizler 3 kere bu kupayı kaldırmış durumda (2004/05 Liverpool – 2007/08 Manchester United – 2011/12 Chelsea) Kısacası harcanan paralar ile Avrupa arenasında gelen başarıların pek orantılı olmadığını görüyoruz. Fakat şöyle de bir durum var ki 2004/05 sezonundan bu yana oynanan 8 finalden sadece 2009/10 finali hariç İngiliz kulüpleri her sezon finale yükselmiş durumda. Bu da EPL’deki yabancı sermayesinin nasıl etkin olduğuna dair en büyük kanıtlardan biridir. 1998/99 yılında Manchester United – Bayern Munich finalinden geriye doğru gittiğimizde ancak 1984/85 sezonunda (Juventus – Liverpool) bir İngiliz takımının finale yükseldiğini görebiliyoruz.

Futbolun özellikle içinde barındırdığı ve sahaya yansıyan en keyifli şeylerden biri olan “amatör ruh” dediğimiz olay İngiliz kulüpleri için gün geçtikçe azalıyor. Ligdeki rekabet gün geçtikçe adil olmaktan çıkıyor.  Artık sahadaki mücadelenin yerini masa başında yapılan ve astronomik rakamların havalarda uçuştuğu transferler yerini alıyor ve maalesef buna ne UEFA ne de FA dur diyebiliyor. Şimdi ben de şunu sormak istiyorum, EPL’de 50 sene sonra şampiyon olan Chelsea mi yoksa  Abramovich mi? Veya tarihinde ilk kez şampiyon olan Manchester City mi yoksa Abu Dhabi United Group mu? Sizce?





Püzant YÜCECAN






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...