Geçenlerde
İngiltere'nin en ünlü gazetelerinden The Times'da Oliver Kay imzalı çıkan
habere göre Katar Kraliyet Ailesinin "Rüya Futbol Ligi" adı altında
bir lig kurma hayalinin olduğu ortaya çıktı. Haberde Katar Kraliyet Ailesi,
Avrupa'nın en büyük takımlarını, iki yılda bir yaz aylarında düzenlenecek bir
şampiyonada bir araya getirmeyi istediği yazılmıştı. Haberde
ayrıca Rüya Futbol Ligi'nin nasıl ve ne şekilde oluşacağı da detaylı bir
şekilde yer almıştı. Aynı haberde Katar Kraliyet Ailesi'nin Premier Lig
ekipleri Manchester United - Chelsea - Arsenal ve Manchester City'ye, La
Liga'dan ise Barcelona ve Real Madrid'e sadece katılım payı olarak 200 milyon
Euro ödeneceği yazılmıştı.
Fakat
haberin daha sonra asılsız olduğu, haberin asıl kaynağının ise Fransız bir
internet sitesi olduğu ve sitenin olayı bir eğlence unsuru olarak yayınladığı
ortaya çıktı. Olay gerçek veya asılsız bunu şu an bilemeyiz ama şu var ki Arap
sermayesi bugün futbolun büyük kulüplerinin çoğunu maalesef ele geçirmiş
durumda.
Kökleri 12.
yüzyıla kadar uzanan, zamanında kilisenin ve devletin toplumun üzerinde kötü
etkileri var diye yasaklanmasına rağmen insanları vazgeçmediği ve ilk
dönemlerinde ise gerek yönetici gerek futbolcu gerekse taraftarların tamamen
amatör bir ruh ile mücadele ettikleri ve adına futbol denen oyun ile günümüzde
oynanan oyun acaba ne kadar aynı??
Özellikle
son 20-30 sene içerisinde futbolun maddi açıdan inanılmaz bir gelişme
gösterdiğini görüyoruz. Stat ve maç gelirlerinin yanı sıra gerek yayın
gelirleri olsun gerekse lisanslı ürünlerin satışından gelen paralar ile futbol
kulüpleri hem kendi liglerinde hem de Avrupa'da söz sahibi olabilmek için inanılmaz
bir mücadeleye girmeye başladılar. Bunun en önemli örneklerinden biri de
keyifle izlediğimiz bu güzel oyunun aktörlerinin formaları olsa gerek. Bundan
bir kaç sene önceki formalarda neredeyse sadece ön yüzünde tek bir reklam var
iken günümüzde özellikle maddi açıdan orta ölçekli kulüplerin formalarının
nerede ise F1 pilotlarının kaskları gibi her yerinde reklam olduğunu görüyoruz.
Bunun en güzel örneklerinden biri de herhalde gerek La Liga gerekse Avrupa'nın
en büyük kulüplerinden biri olan Barcelona'nın 2011 yılında "Qatar
Foundation" ile anlaşmasıydı. Barcelona "Qatar Foundation" ile yıllığı 30 milyon Euro'dan 5 yıl sonunda 150 milyon Euro kazanacağı bir anlaşma imzalamıştır. Bilindiği gibi Barcelona kuruluşundan beri
formasına reklam almamıştır. Sadece 2006 yılında UNICEF ile 5 yıllık bir anlaşma
yapmış ve bu anlaşma sonucunda formasının önüne UNICEF reklamı almış olmasına
rağmen 5 yıl boyunca sezon başına UNICEF'e 1,5 milyon Euro ödemiştir.
Son
zamanlarda ise özellikle Şampiyonlar Ligi'nde başarılı olmak isteyen Avrupa'nın
önde gelen kulüpleri yapıkları büyük transferler sonrası başarı gelmeyince
maddi olarak iyice zor duruma düştüler. Tv yayınları, sponsorluklar
ve lisanlı ürün pazarından gelen gelirleri kulüplerin giderlerini iyice
karşılamaz hale gelmiş ve kulüpler borç batağına iyice batmaya başlamıştı. Bu da
Avrupa futbolu ile uzun zamandır ilgilenen Arap sermayesinin gözünden kaçmadı.
Aslında Arap
sermayesinin özellikle Premier Lig takımlarına göz kırpması 2002 yılına
dayanıyor. Premier Lig ekiplerinden Arsenal'in 2002 yılında yeni stadyumunun
ismi ilk olarak Ashburton Grove olarak düşünülse de Arap havayolu şirketi
Emirates stadyumun isim hakkını 100 milyon sterline satın aldı ve böylece
stadın ismi Emirates Stadyum olarak değiştirildi.
Arap
Sermayesi EPL'de
Fakat Arap
şeyhleri özellikle Avrupa'da kendi isimlerini duyurmak için büyük bir PR
çalışmasına girmişler bunun ilk meyvelerini de gene Premier Lig kulüplerinden
biri olan Manchester City'i satın alarak yapmışlardır. 2008 yılında Şeyh
Mansur'un sahibi olduğu Abu Dhabi United Group tarafından satın alındı. Kulüp
Arap sermayesinin eline geçer geçemez de Avrupa futbolunu ayağa kaldıracak
transferlerin startını verdi. İlk olarak Robinho'yu Real Madrid'den 43 Milyon
Euro'ya transfer eden kulübün 2008/09 sezonunda transfere harcadığı para
157.350.000 Euro. Bir sezon önceki transfer giderleri ise 77 Milyon Euro idi.
Yani Arap sermayesi sayesinde kulüp 1 sezon içinde transfer giderini 2 katına
çıkardı. Kulüp veya Abu Dhabi United Group daha sonraki sezonlar
da transfer piyasasını yerinden sarsacak milyon Euro'luk transferlere imza
attı. Carlos Tevez, Yaya Toure, Adebayor Dzeko, Balotelli, Agüero, Nasri gibi
isimleri Manchester City ile sözleşme imzaladılar. Onca transferin ardından
başarı ancak 4 sene sonra geldi. Kulüp tarihinde ilk defa 2011/2012 sezonunda
Premier Lig şampiyonluğuna ulaştı. Manchester City'nin bu şampiyonluğu ile
ilgili en anlamlı başlığı ise o günlerde İngiliz gazetesi Daily Mail atıyordu
ve "Ne kadar üzücü gerçek Premier Lig şampiyonu Abu Dhabi United
Group" diyordu. Eğer İngilizcenize güveniyorsanız buradan okumanızı
tavsiye ederim.
Ancak asıl
hedef hala başarılamadı ve kulüp Şampiyonlar Ligi kupasını hala müzesine
götüremedi. Abu Dhabi United Group tarafından satın alındığından beri kulüp
Şampiyonlar Ligi'nde 2011/12 sezonunda Bayern Münih, Napoli ve Villarreal'in
aralarında bulunduğu A grubunda 10 puan toplayarak 3. olabildi. Bu sezon ise aralarında
Real Madrid, Ajax ve Borussia Dortmund kulüplerinin bulunduğu Şampiyonlar Ligi
D Grubunda ancak 3 puan toplayarak sonuncu oldular.
Tabi Arap
sermayesi bir yana EPL’e yabancı sermayenin el atması aslına bakarsanız
M.City’den daha öncelere dayanıyor. EPL’de ilk olarak 1997 yılında Mısırlı iş
adamı Mohammed El Fayed tarafından Fulham’ın satın alması ile başlayan sürecin
ardından şu an EPL’de mücadele eden 20 takımdan nerdeyse büyük bir çoğunluğu
yabancı sermayenin elinde. He ne kadar
Manchester United ve Liverpool gibi üst külüpler Amerikalı iş adamların elinde
olsa da 2000’li yılların başındaki bu furyada en çok ses getiren satın alma
2003 yılında gerçekleşti.
Abramovich –
Cheslea (Rus İşadamının Futbol Aşkı)
Rusya’nın
son zamanlarda tırnak içinde “yetiştirdiği” genç zenginlerden Roman Abramovich
2003 yılında 174 milyon Euro’ya Chelsea futbol takımını satın aldı. Serveti
yaklaşık 13,4 milyar dolara dayanan Abramovich’in Chelsea’yi satın almasının bu
kadar ses getirmesinin nedeni ise yaptığı harcamalardan da anlaşılacağı üzere
kulübü para kazanacağı bir şirket olarak görmemesi. Takımı satın aldığı ilk
sezonda hem takımın tüm borçlarını kapattı hem de yaptığı transferlerin tutarı
nerdeyse takımı satın aldığı miktarı geçmişti. İlk senede başarı gelmeyince
Abramovich takımın başına Jose Mourinho’yu getirdi. Takımın başına geldiği ilk
sezon Chelsea EPL’de 50 sene sonra şampiyon olmuş ertesi sene de şampiyonluğu
kimseye bırakmamıştı. Mourinho yönetiminde Chelsea 2 Premier Lig, 2 Lig Kupası,
FA Cup, ve Community Shield Kupası kazanmasına rağmen Rus İşadamının asıl
istediği Şampiyonlar Ligi kupası bir türlü kazanılamamıştı. 2007 yılında
Mourinho’nun takımdan ayrılmasının ardından ise Şampiyonla Ligi Kupası 5 sene
sonra Di Matteo yönetiminde hatta hiç kimsenin beklemediği bir sezonda geldi. Tabi
10 sene içinde gerek transferlere harcanan paralar gerekse teknik direktörlere
verilen tazminatlar ile harcanan paralar akıl almayacak seviyede.
Her ne kadar
özellikle EPL’de ne çok ses getiren satın almalar Chelsea ve Manchester City
olsa da daha önce de dediğimiz gibi EPL’de birçok kulüp bugün yabancı sermaye
yanı şirketlerin elinde.
İstenmeyen
Adam Malcolm Glazer
EPL ve
Avrupa futbolunun en köklü ve bugün sadece İngiltere değil dünya çapında birçok
taraftarı bulunan Manchester United takımının da şu anki sahipleri bir Amerikan
şirketi. United’ın alımı açıkçası diğer kulüplere göre daha zorlu bir süreçten
geçti. Kulüp yıllarca yabancı özellikle zengin Amerikalı iş adamları tarafından
satın alınmaya çalışılsa da özellikle taraftarların buna şiddetle karşı çıkması
iş adamlarının karşısındaki en büyük engel oldu. Fakat taraftarlar ne kadar
karşı çıksa da kulüp yaklaşık 1,5 senelik uğraş sonunda 2005 yılında Amerikalı
iş adamı Malcolm Glazer’e 800 milyon sterlin karşılığında satıldı. Tabi bu
büyük meblağın sadece 270 milyon Sterlin’i Glazer’in cebinden çıktı. Geri
kalanı 530 milyon ise bankalardan alınan krediler sayesinde karşılandı. Bugün
hala kulübün satılmasını hazmedemeyen ve Glazer’e karşı olan çok taraftar var.
Hatta bir dönem kendisinden kulübü satın almaya çalışsalar da maalesef bu
oluşum başarıya ulaşamadı. Keşke alabilselerdi. Burada kendime not düşeyim bu
konuyu aslında tamamen farklı bir başlık altında yazmak lazım. United’ın diğer
satılan İngiliz kulüplerinden farkı ise kulübün başındaki isim Sir Alex
Fergusondur. Gerek sahadaki başarı gerekse Avrupa sahnesine çıkardığı
oyuncuların transferleri sayesinde kulüp şu an maddi anlamda bir sıkıntı içinde
bulunmasa da gelecek sezon neler olacağı hiç belli olmaz. Sonuçta Glazer’in
bankalardan aldığı borç şu an United’ın borcu olduğunu da belirtmek lazım.
2006 yılımndan itibaren günümüze Premier Lig ekiplerinin transfere harcadığı paralar. Herhalde o kadar yazının en iyi özeti bu olsa gerek...
Peki Sonuç??
Günümüzde
EPL halen Avrupa’nın en çok takip edilen ligi olmasına rağmen külüpler adeta iş
adamlarının oyun alanı olmuş durumda. Transferlere harcanan çılgın paralar ile
hem EPL’de haksız bir rekabet ortaya çıkarmış hem de Avrupa transfer
piyasasının altını üstüne getirmiş durumda.
Avrupa’nın en prestijli kupası olan Şampiyonlar Ligi Kupası’na bakacak
olursak 2000 yılından bu yana İngilizler 3 kere bu kupayı kaldırmış durumda
(2004/05 Liverpool – 2007/08 Manchester United – 2011/12 Chelsea) Kısacası
harcanan paralar ile Avrupa arenasında gelen başarıların pek orantılı
olmadığını görüyoruz. Fakat şöyle de bir durum var ki 2004/05 sezonundan bu
yana oynanan 8 finalden sadece 2009/10 finali hariç İngiliz kulüpleri her sezon
finale yükselmiş durumda. Bu da EPL’deki yabancı sermayesinin nasıl etkin
olduğuna dair en büyük kanıtlardan biridir. 1998/99 yılında Manchester United –
Bayern Munich finalinden geriye doğru gittiğimizde ancak 1984/85 sezonunda
(Juventus – Liverpool) bir İngiliz takımının finale yükseldiğini görebiliyoruz.
Futbolun
özellikle içinde barındırdığı ve sahaya yansıyan en keyifli şeylerden biri olan
“amatör ruh” dediğimiz olay İngiliz kulüpleri için gün geçtikçe azalıyor.
Ligdeki rekabet gün geçtikçe adil olmaktan çıkıyor. Artık sahadaki mücadelenin yerini masa
başında yapılan ve astronomik rakamların havalarda uçuştuğu transferler yerini
alıyor ve maalesef buna ne UEFA ne de FA dur diyebiliyor. Şimdi ben de şunu
sormak istiyorum, EPL’de 50 sene sonra şampiyon olan Chelsea mi yoksa Abramovich mi? Veya tarihinde ilk kez
şampiyon olan Manchester City mi yoksa Abu Dhabi United Group mu? Sizce?
Püzant YÜCECAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder