29 Ekim 2011 Cumartesi

Hoşgeldin Engin...Fenerbahçe Ülker-Bandırma Kırmızı:93-60



Hafta içi Euroleague ikinci maçında Olympiakos deplasmanından mağlup ayrılan Fenerbahçe Ülker için belki de bu hafta Bandırma Kırmızı ile oynamak fikstürün bize yaptığı bir güzellik olsa gerek. Bu moral bozukluğu ile herhalde daha zor bir takım olsaydı bu kadar kolay maçı kazanamazdık. Ligimizin yeni ve genç ekiplerinden olan Bandırma Kırmızı takımını Fenerbahçe Ülker bugün 90-63'le geçerek ligde yoluna kayıpsız devam etti.

Antrenman havasında geçen bu maçla ilgili yazılıp çizilecek pek de fazla bir şey yok. Bu maçı kısa kısa notlarla değerlendirip geçmek bence en doğrusu.

-Kaptanımızdan başlayalım gene. Onla ilgili konuşurken her zaman tahtalara vurmak gerekir. Ayrıca Fenerbahçe taraftarı O her maça çıktığında sakatlanmasın diye maçtan önce bir dua etse yeridir. Bu maçta da yine takımımızın en skorer ismiydi Ömer Onan. 20 sayıyla maçı tamamlarken; bu sayıları 4/4 2 sayılık atış ve  4/5 3 sayılık atışlardan buldu.  

-Son zamanların en çok eleştirilen ismi olan Bojan Bogdanovic ise bu maçta suskunluğunu bozdu. Euroleague'de oynadığımız iki maçta; Caja Laboral maçında 0 sayı, Olympiakos maçında sadece serbest atışlardan 2 sayı, ligde ise son oynadığımız Antalya BŞB maçında gene 0 sayıyla oynayan Bogdanovic bugün bulduğu 18 sayıyla takımımızın en skorer ikinci ismi oldu. İnşallah böyle devan eder diyoruz. 5/7 2 sayılık atış, 1/3 lük 3 sayılık atış ve 5/5 serbest atış.

-Kaya Peker bu maçta iyiydi. O oyunda olduğu süre içerisinde Bandırma Kırmızı pota altından pek de sayı bulamadı. Gene de bana çok güven vermiyor maalesef Kaya.

-Oğuz Savaş ise gene bu maçta yokları oynadı. Eğer Oğuz böyle devam edecekse kimse kusura bakmasın da hiç devam etmesin daha iyi. Yaklaşık 21 dakika oyunda kalan Oğuz maçı sadece 2 sayı ve 3 ribaunt ile tamamlayabildi.

-James Gist'i izlemek, hele gününde olduğunda izlemek bence her basketbol sever için ayrı bir keyif olsa gerek. Size de rahmetli Conrad  McRae'yi hatırlatmıyor mu:) Maç boyunca yaptığı bloklar ve smaçlar ile taraftarı coşturan isim oldu. Hoş ne kadar taraftar vardıysa artık siz hesaplayın. Ayrıca aldığı 12 ribaunt (3 hücum+9 savunma) ile takımımızın en çok ribaunt alan ismi oldu.

-Tabi bu maçın diğer güzel bir yanı ise yaklaşık 1,5 sene sonra Engin Atsür'ün yeniden parkelere dönmesiydi. Maçın ilk çeyreğinin sonlarına doğru oyuna giren Engin'e taraftarın çok büyük desteği vardı. Böylesine kolay bir maçta da geri dönmesi aslına bakarsanız iyi oldu. 17 dakika oyunda kalan Engin maçı 8 sayı ve 3 asistle tamamladı ki geri dönüşü için açıkcası çok güzel istatistikler. İnşallah bir daha böylesine kötü sakatlıklar yaşamaz. Maç esnasında yanımda oturan kız herhalde Engin'in sevgilisiydi her sayı attığında veya kaçırdığında hop oturup hop kalkıyordu:)

-Antrenman havasında geçen bu maçta Berkay ve Metecan'a neden bu kadar az süre verilir anlamış değilim. Maçın son çeyreğine yaklaşık 30 sayı farkla girip de bu genç çocukları sadece son dört dakika oynatmak? Bilemiyorum... Metecan'da maç içerisinde sayı bulabilseydi tüm takımımız bu maçta sayı atmış olacaktı.

-Maçta başıma gelen bir olayı da anlatmadan geçmek istemiyorum. Maçın ilk çeyreğinde yer sorunu yaşadık arkadaşımızla. Blok 12 sıra 1 koltuk 4 ve 6 arkadaşımla benimdi. Maç başladığında 5 boş olduğu için oraya oturdum ki benden önce biri oraya oturmuştu ama yana kaydığında ben 5 numaralı koltuğa oturdum. İlk çeyreğin sonuna doğru 5 numaralı koltuğun sahibi yukarda bahsettiğim kız gelince ben de ayakta kaldım. Benim yerimde oturan kişiye "Burası benim yerim geçebilir miyim" dediğimde kendisi ilerdekilere doğru seslendi ve ilerden gelen cevap "Yer mi var ki kayalım" İlk çeyrek bittikten sonra görevlilere gidip durumu anlattım. Genç bir çocuk benle gelip tek tek bilet kontrolü yapınca ilerde oturanların aslında kendi yerinde oturmadıkları ortaya çıktı. Yerim boşaldı ve ben yerime oturabildim. Görevli çocuk yanımdan geçerken ilerdekileri kastederek "Koçtan bilet almışlar"dedi. Eee be arkadaş sen koçtan bilet aldın diye istediğin sıraya, başkalarının yerine oturma hakkını kim veriyor sana?? Siz Koç'tan belese bilet aldıysanız biz de parasını vererek aldık!!!

-Son bir not, maçın biletlerinden elde edilen hasılta Van'daki depremzedelere bağışlanacak...
-Not 2: Bench bugün diğer maçlara göre daha sesliydi. Daha önceki maçlarda suskun kalan benchimiz bugün devamlı oyunculara bağırıyordu.


Püzant YÜCECAN

24 Ekim 2011 Pazartesi

Fenerbahçe Ülker Son Çeyrekte...

"İnsan kendine sormadan edemiyor "Geçen sene biz bir rüya mı gördük?" Beko Basketbol Liginde önüne geleni deviren, Euroleague'de unutulmayacak maçlara imza atan takım gitmiş, yerine sıradan bir takım gelmiş adeta. "


 Maç günü çalıştığım için maalesef Antalya Bşb. maçını canlı olarak izleyemedim. Ülkemizde maalesef bir basketbol maçını canlı izleyemediniz mi tekrarını bulmak çok zor bir olay. Akşam eve geldiğimde Antalya Bşb.-Fenerbahçe Ülker maçının FB Tv'deki tekrarını da kaçırınca işler daha zorlaştı. 2 gün aradım taradım yok. Neyse ki bu sabah tesadüfen FB Tv'de maçın tekrarını yakalayabildik.

Beko Basketbol Ligi'nin 2. haftasının açılış maçında Fenerbahçe Ülker deplasmanda Antalya Bşb.'ni zor da olsa mağlup etmeyi başararak lige yoluna kayıpsız olarak devam etti. (77-81)
Maçı kazanmasına kazandık orada bir sorun yok. Peki, sorun nerde?? Galatasaray ile oynanan Cumhurbaşkanlığı kupasını da katarsak şu ana kadar takımımız 2 lig ve 1 Euroleague maçı ile toplam 4 resmi karşılaşma oynadı. Trabzonspor maçında alınan galibiyeti saymıyorum açıkçası. Oradaki hava çok farklıydı bunu hepimiz biliyoruz. Trabzonspor'unda durumu ortada zaten. Bizim için daha çok önemli olan kupa maçını ve Caja Laboral'a karşı oynanan Euroleague ilk maçını da maalesef kaybettik. Cumartesi günü ise gördüğüm şey ligin orta sıralarındaki herhangi bir takımın Fenerbahçe Ülker'e karşı biraz kendini sıkması haline maçı her türlü başa baş götüreceği. Tabi bahsettiğim Fenerbahçe Ülker'in şu andaki hali. Kendini toprladığında ise ligde kolay kolay rakip tanımaz.

Maça iki takımda başa baş bir mücadele ve sert savunma ile başladı. İki tarafında birbirine üstünlük kurnaya çalıştıysa da maçın ilk 5 dakikası Antalya Bşb.'nin 9-8'lik üstünlüğe ile geçildi. Bu çeyrekte Ukic, Kaya ve Emir'in etkili oyunu ve çeyreğin sonunda Emir'in kullandığı 2 serbest atış sonucu 15-17 önde kapadık.
2. çeyrekte Fenerbahçe Ülker oyuna biraz daha ağırlığını koyarak son 5 dakikaya 22-30 önde girmeyi başardı. Fakat burada da gene skoru koruyamama veya vurup geçme olayını beceremediğimiz için Antalya Bşb. 2 dakika içinde farkı eritip 3 sayıya kadar düşürdü. Buna rağmen ilk yarıyı 34-38 önde kapamayı başardık.
3. çeyrekte ise Oğuz'un ve Emir'in sayıları ile yeniden farkı 7 sayıya çıkardık. Ardından Antalya Bşb. oyundan kopmaması ve yaptığı iyi savunma ile 9-0'lık bir seri yakalayıp maçta 44-42 öne geçmeyi başardı. Hem savunmada hem de hücumda bu çeyrekte üstün olan taraf tamamen Antalya Bşb. idi ve bunun da meyvesini çeyreği 8 sayılık farkla 58-50 kapatarak aldı.
Son çeyreğe 8 sayı geriden giren Fenerbahçe Ülker maç boyunca gene kötü bir performans gösteren Curtis Jerrells'ın bu çeyrekteki iyi oyunuyla farkı eritip 65-66 öne geçmeyi başardı. Bu çeyrekte, pek beğenmediğim Jerrells'ın gerek Oğuz'a yaptığı asistler olsun gerek turnikeleri olsun güzel bir performans sergiledi. Son 3 dakikaya 67-70 önde girmemize rağmen  önce Antalya Bşb.'nin yaptığı iyi alan savunmasıyla ardından Melih Mahmutoğlu'nun arka arkaya attığı iki 3'lüğe engel olamayınca ev sahibi takım maçta 73-70 öne geçti. Ardından biraz Antalya Bşb.'nin acemiliği biraz da bizim hata yapmamamızdan dolayı maçı 77-81 kazanmayı bildik.

En üstte yazan kısma ise şimdi gelelim. Biz geçen sene bir rüya mı görmüştük. Takım geçen senedeki performansından tamamen uzak. Ne geçen seneki sert savunmamız var ne de hücumdaki hareketliliğimiz. Hücumda adeta ne yaptığımızı bilmiyoruz. Belirli bir oyun düzenimiz yok. Zaten asist rakamlarına bakarak bunu daha kolay anlayabiliriz. Fenerbahçe Ülker toplamda 12 asist yaparken rakip Antalya Bşb ise 17 asist ile maçı tamamladı. Rakip sahaya topu getiren kimi görürse o anda ona topu veriyor o da hemen sayıya gitmeye çalışıyor. Ne bir top çevirme ne bir ekstra pas var. Eeee basketbolda geçerli olan kural "Guard'ın kadar konuşursun" Biz bu sene biraz kekeme kaldık. Rakip alan savunması yaptığında ise tamamen suskun kalıyoruz. Koç Neven Spahija'nın kaç maçtır buna çare bulabildiğini görmüş değilim. Ayrıca hücumda 3 sayılık atışlarda da sorun yaşadığımız ortada. Antalya Bşb.'nin 10/23 %43'lük bir 3 sayılık performansına karşılık bizde bu rakamlar 5/19 %26. Bu maçı kazandık kazanmasına da maçı asıl bize kazandıran şey Antalya Bşb.'nin yaptığı toplam 23 top kaybı ve aldığımız 20 hücum ribaundu idi. İlk yarı neyse de özellikle 3. çeyrek ve son çeyreğin başları Antalya Bşb. bizi hücumda tamamen kilitledi. Zor atışlara zorladı. Kolay sayılar bulamadık. 4. çeyreğin sonlarına kadar da bu devam etti. 4. çeyreğin sonlarına doğru Fenerbahçe Ülker'in tecrübesine Antalya Bşb.'nin top kayıpları ve düşük yüzdeli faul atışları eklenince maçı kazanmasını bildik. (Sanki bizimkisi çok iyiymiş gibi)

Bojan Bogdanovic kalitesini kanıtlamış bir oyuncu olmasına rağmen son 2 maçtır tamamen suskun. Hatta bu maçta adeta yokları oynadı. 0 sayıyla oynadığını söylememize zaten gerek yok. Atamadıkça daha zorlama atışlar, el üstünden 3'lükler atmaya başlıyor. Bu anlarda da hem takımına hem de kendine çok zarar veriyor. 2 sayı:0/5 3 sayı:0/4. Son çeyreğe koç Neven Spahija Ukic, Hakan Demirel ve Curtis üçlüsüyle başlayarak zaten Bogdanovic'e kıssadan mesajını da vermiş oldu.
Jerrells için en başta daha erken dememize rağmen hala kendiden bir ışık görmüş değilim. Sadece maçın son çeyreğinde takıma katkısı oldu o kadar. Maç genelinde ne bir guarda yakışır biçimde top dağıtabiliyor ne de içeri dalarak atışlar yapıyor.
Yeni transferlerimizden ikisi için olumsuz şeyler söylediysek de Gist için daha olumluyum. Savunmada gayretli. Biraz daha sert olursa daha da iyi olacak. Bir de çok güzel sıçramasına rağmen çok erken sıçrıyor. Momentumu tutturamıyor pek. Belki TBL’ de pek sorun olmayacak ama Euroleague'de başımıza sorun açabilir. Bakınız Caja Laboral maçı Teletovic. Ayrıca 4. çeyreğin 6. dakikasındaki smaç ise muazzamdı.
Ukic ve Emir artık bu takımın onların takımı olduğunu anlamaları lazım. Emir'in yeteneklerine kimse bir şey söyleyemez ama sebebini bilmediğim mental bir sorunu var Emir'in.
Kaptandan söz etmeye de pek gerek yok. Fenerbahçe taraftarı her maçtan önce "Aman sakatlanmasın" diye dua etmeli bence. Savunmada kendine verilen adama yapışması, hücumdaki gayretiyle takımdaki şu andaki en iyi isim. Bu maçı da 10 sayıyla tamamladı kaptan. Yaşı 33 unutmayalım bu arada.
Maçın için söyleyebileceğim tek olumlu şey ise Oğuz. Ufak ufak kıpırdanmaya başladı Oğuz. En azından hücumdaki katkısından dolayı söyleyebiliriz bunu. Maçı 15 sayıyla tamamlayan Oğuz takımımızın en skorer ismiydi.
Vidmar'a artık değinmeyeceğim. Ben söylemekten bıktım koç O'nu 3. çeyrekten sonra oynatmamaktan bıkmadı. Antalya Bşb. karşısında süre alamayan Erbil ve Berkay'ı saymassak 08:53 ile en az süre alan oyuncumuz. Bu süre zarfında ise 5 sayı, 3 ribaund, 1 top çalma ve 1 blok ile oynadı Vidmar. 15 dakika süre alan Kaya da 5 sayı attı Antalya Bşb. karşısında. Bu çocukla alıp veremediği nedir anlamıyorum. Sayı atıyor mu atıyor, savunması sert mi sert, yeri geldiğinde blokları da muazzam. Daha ne yapacak takımı için ben bilmiyorum. Bilen varsa söylesin bana.

Bu maçı kazanmak daha doğrusu iyi oynayarak kazanmak takımın moral ve motivasyonu için çok önemliydi. Maçı kazanmasına kazandık ama iyi oynayarak mı? Kesinlikle hayır.
Hepimizin de bildiği gibi Perşembe akşamı Euroleague maçımız var ve rakip Olympiakos. Her ne kadar Olymipakos eski Olympiakos değilse de biz de geçen seneki Fenerbahçe Ülker değiliz. Pire'deki maç ilk maçlarında mağlup olan iki takım açısından da çok önemli. Açıkçası Pire'de işimiz hiç de kolay olmayacak.


Püzant YÜCECAN 

20 Ekim 2011 Perşembe

Fenerbahçe Ülker..Kötü Oyun Kötü Skor...


Herhalde basketbolu iyi bilen birine geçen seneki Fenerbahçe Ülker'in Euroleague maçlarını izlettirip, "Sizce bu takım yeni sezonda ne yapar?" deseydiniz cevap çok netti. "1-2 üst düzey transfer ile bu takım gelecek sezon F4 yapar" Ama gelin görün ki kazın ayağı öyle değil. Sezon başında Curtis Jerrells, Bojan Bogdanovic ve James Gist'i transfer eden Fenerbahçe amacının pek de F4 olmadığını bize gösterdi. Sakın yanlış anlaşılmasın üçü de iyi oyuncular yalnız şu var ki takımımızı Euroleague'de bir üst düzeye çıkaracak oyuncular değiller. Neyse biz düne geri dönelim.

Gene işten erken çıkarak bu sefer Euroleague heyecanı ile Abdi İpekçinin yolunu tuttuk. Lige iyi başlamak istiyorduk. Bunun içinde rakip de gayet uygundu. Sorunları olan bir Caja Laboral şu sıkıntılı dönemde Fenerbahçe'ye en uygun rakipti. Ama ortaya koyduğumuz kötü oyun sebebiyle evimizdeki ilk maçımızı maalesef 66-69 kaybettik. Peki, takımımız ve koç Neven Spahija neler yaptı bakalım biraz.

Aslında ilk çeyreğe pek de kötü başlamadık. Oyunun kontrolü elimizdeydi. İlk 5 dakikada iyi bir tempo yakalamıştık. Savunmada her ne kadar aksasak da, hücumda Ömer ve Ukic'in katkılarıyla sayılar bulduk. Skor 11-4 iken koç Dusko İvanovic'in ilk molasını alamsının ardından oyuna giren 34 yaşındaki Prigioni adeta Teletovic ile birlikte maç boyunca Fenerbahçe'nin kâbusu oldu. 0-4 lük seri ile moladan dönen Caja Laboral bu çeyrekte pek etkili olamayınca Fenerbahçe çeyreği 20-12 üstünlükle kapadı. Skora bakarsak Fenerbahçe adına güzel geçmiş bir çeyrek olduğunu düşünebiliriz. Yalnız şu var ki Caja Laboral bu çeyrekte dahi pota altından çok basit sayılar kaçırdı; 2. topları almalarına rağmen.
İlk çeyreğe kötü başlayıp ortalarında toparlanan Caja Laboral 2.çeyrekte oyunun üstünlüğünü tamamen ele geçirdi. Yakaladığı 0-11 lik seri ile de 20-23 öne geçmeyi başardı. İlginç bir istatistik maçın ilk hücum ribaundunu bu çeyrekte 8. dakikada aldık. Yukarda da dediğim gibi Prigioni Fenerbahçe’nin kâbusu oldu adeta. 34 yaşındaki oyun kurucunun hızına maalesef takımımız yetişemedi. Ayrıca çaldığı toplarla da takımına katkıda bulunan Prigioni bu maçta 300. top çalmasına imza attı. 2. çeyrekte Ukic ve Ömer'in pek süre almamasından dolayı sayı yüzdemiz düşmeye başlamış ve bu çeyrekte ilk sayımızı ancak 6. dakikada bulabilmiştik. Çeyreğin sonuna kadar başa baş bir oyun gitmesine rağmen ilk yarıyı Vidmar'ın son saniyedeki tiplemesiyle 36-34 önde kapadık.
İkinci yarı da ilk yarıdan aslına bakarsanız çok farklı değildi. Pota altından yenen kolay sayılar, hücumda yaptığımız hatalardan dolayı skorda sürekli geride kaldık. Sadece Curtis Jerrells'ın arka arkaya attığı iki 3'lükle (maçtaki tek olumlu hareketi) bir ara 58-57 öne geçsek de bunu koruyamadık. Son saniyeler sıkı bir çekişme izlesek de Caja Laboral faul çizgisinden hata yapmayınca evimizdeki Euroleague ilk maçını 66-69 kaybettik.

Öncelikle şunu diyebilirim ki hücumda ne yaptığımızı bilmiyoruz. Belli bir oyun düzenimiz yok. Bundan dolayı da sist ile sayı bulamıyoruz. Fenerbahçe Ülker 5 Caja Laboral 14 asist ile tamamladı maçı. Hücumlarda sadece oyuncularımızın bireysel yeteneklerine bakıyoruz. Bakıyoruz ama dün olduğu gibi Emir'in oyuna olan sıfır katkısının yanı sıra Bogdanovic'inde hiç sayı bulamamsından dolayı hücumda istediğimiz sayıları bulamadık. Maçın en skorer adamı (Fenerbahçe Ülker adına) gene kaptanımız Ömer Onan (16 sayı) oldu. 33 yaşındaki kaptanımız için ne desek az. Bu takımın kısa savunmasındaki en önemli ismi. Hücumda ise inanılmaz işler yapıyor. Tamam, belki abartılacak işler değil ama bu kadar genç oyuncunun yanında içeri penetreleri, vücut hareketleri bence diğer skorer oyuncuların bundan biraz da utanmaları lazım. Kaptana dün Ukic ve Gist'in dışında hücumda pek katkıda bulunan olmadı. Ki Bogan Bogdanovic için Euroleague deki en önemli hücum silahımız olacağını söylememize rağmen bizi ilk maçta hayal kırklığına uğrattı.
Her çeyrekte Caja Laboral'ın faul haklarını erken doldurmasına rağmen pota altını hiçbir şekilde zorlamadık. Koç neden böyle bir oyun çizmez anlaşılması mümkün değil. Rakibinin faul hakkı dolmuş, içeri penetre et ya sayı olur ya da en kötü faul kazanırsın. Ama biz bunu yapmak yerine dışarıdan şutlar kullanarak hücumda etkili olamadık.

Savunmamız ise evlere şenlik açıkçası. Dün maçta gördüklerimi inşallah bir daha Allah görmeyi nasip etmez. Caja Laboral bile bu kadar kolay sayılar bulabileceğini düşünmemiştir herhalde. Öyle bir savunmamız varki 34 yaşındaki Prigioni maçı 5 sayı 7 asist ve 6 top çalmayla galibiyetin altına imzasını attı. Oğuz'un yavaş kalmasını iyi değerlendiren Prigioni arkadaşlarını  beslemesi de pas geçilemez. Teletovic ise hem pota altından yaptığı kolay sayılar hem de attığı 3'lüklerle maçın en skorer ismi oldu. (23 sayı).
Yukarda hücum adına dediklerimi bizim yapmamız gerekirken Caja Laboral yaptı. İkili oyunlarla savunmamızı yıprattılar. Gerek pota altına top indirmeleri, gerekse içeri penetreleriyle ya sayı buldular ya da faul yaptırdılar. Topu devamlı pota altına indirmeleri sayesinde zaten önce Oğuz sonra da Gist kısa sürede 3 faule ulaştılar. Geçen sene Fenerbahçe'nin en büyük silahı olan savunmadan adeta eser yok. Gene Galatasaray maçında olduğu gibi bu seferde Vidmar'ın sert savunmasına ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda Koç Neven Spahija onu gene kenarda oturmayı tercih etti. 3. çeyrek 5:25den sonra Vidmar'ı oyuna almadı. Bu çocuk neden kenarda oturuyor anlamış değilim. Sert savunmasının yanı sıra hücumda sayı bulması, blok yapması ile Oğuz'dan çok daha iyi bir oyun sergiliyor. Kısacası rakibi durduruyor, sayı üretiyor ayrıca faul problemi de yokken oyuna alınmamasının sebebi nedir? Pota altı savunmamız kötü iken, kısa savunmamız bir nebze olsa da daha iyi gözüküyorYukarıda kaptanımız Ömer Onan'dan söz etmiştik. Kısa savunmasının bir diğer ismi ise yeni transferimiz Thabo Sefolosha idi. Takıma yeni katılmasına rağmen hem alan savunmasında hem de adam adama savunmada gösterdiği agresif savunma direnciyle gayet iyiydi. Ayrıca hücumda boş kaldığında kestiği ceza sayıları ile takımımıza katkıda bulundu. Yeni transferimiz Thabo Sefolosha takımımıza nazaran daha hazır görüldü.

Moralleri bozmamak lazım diyeceğim ama benim moralim çok bozuk. Şu sıkıntılı dönemde böylesine önemli bir galibiyete çok ihtiyacımız vardı ama olmadı. Sorunlar var eksikler var ama bunlara alınan önlemler yok. Bundan sonraki ikinci maçımızı Pire'de Olympiakos'a karşı oynayacağız. İşimiz çok zor olacak. İnşallah hafta içinde bir mucize olurda bu takım geçen seneki güzel oyunuyla deplasmanda yendiğimiz Olympiakos'u tekrardan yeneriz.

Not:Maç sırasındaki anonsta 6000 biletli seyirci olduğu söylenmesine rağmen Euroleague ana sayfasında bu sayıyı 3500 olarak görüyoruz. Teşekkürler herkese...Anlayana....


Püzant YÜCECAN

18 Ekim 2011 Salı

Kirilenko Geri Döndü...


Öncelikle tüm basketbol severlere 2011-2012 Euroleague sezonu hayırlı olsun der kurdeleyi keseriz:) Varsın NBA’ de lokavt bitmesin kimin umurunda benim Euroleague'im var. Bana göre NBA ne kadar şova yönelikse, Euroleague tam aksine daha sert daha istekli daha kıran kıranadır. Amiyane tabirle kemik seslerinin duyulduğu arenadır.
Euroleague'in açılış maçında bu sene adeta rüya takım kuran CSKA ile her takım için zor bir deplasman olan Zalgiris karşı karşıya geldi. Herkesin sıkı bir çekişmeye sahne olacağını düşündüğü maçı CSKA çok rahat bir şekilde 74-87 kazanmayı bildi.

Açılış maçının şüphesiz ki en önemli ismi 10 yıl aradan sonra lokavt dolayısıyla NBA'den Avrupa'ya dönen Andrei Kirilenko oldu. 17 sayı, 15 ribaund (5 hücum 10 savunma), 5 asist, 4 blok. Daha ne olsun ki:) Kirilenko dünkü maçta öylesine üstün bir performans gösterdi ki sanki altyapıdan daha yeni çıkmış, hırsıyla göz dolduran gencecik bir yetenek gibiydi. Hayatında ilk defa basketbol izleyen biri herhalde dünkü maçı izlerken "Şu uzuna bak nasıl da oynuyor, geleceğin starı olur bu çocuk" şeklinde yorumda bulunurdu. Cidden sağlıklı bir Kirilenko izlemek de ayrı bir keyif basketbol severler için. İnşallah lokavt bitmez da biz de onu bol bol Euroleague'de izleme şansı buluruz.

Kirilenko'nun yanı sıra elbette ki Teodosic'i unutursak ona da haksızlık etmiş oluruz.(16 sayı+4ribaund+8asist) Takımını çok iyi yönlendiren Teodosic, Zalgiris'inde yumuşak savunmasıyla da rahat bir oyun çıkardı.

Ama CSKA'nın elinde Shved gibi bir guard var ki bence muazzam bir oyuncu. Aldığı süre zarfında (23:45) çok olumlu işlere imza attı; ki bu kadar üst düzey oyuncunun bulunduğu bir takımda, bu kadar süre alabilmesi hamurunun ne kadar iyi olduğunu göstermekte. Maç boyunca takımı için olumlu hareketler yapan Shved maçı da 19 sayı, 1 ribaund ve 2 asist ile tamamladı. Teodosic kenara geldiğinde hiçbir şekilde sırıtmadı hatta takımının dümenini tamamen eline aldı diyebiliriz.

CSKA'ya bu sene F4 yapacağın daha ilk maç olsa da kesin gibi gözüküyor. İlk maçta rakiplerine büyük bir gözdağı veren CSKA, F4 için siz aranızda yarışın biletlerden biri zaten benim dedi daha şimdiden. Geçen senenin şampiyonu PAO ile aynı grupta olmalarına rağmen grubun ağır favorisi konumundalar. Şampiyon olurlar mı? Bence şampiyonluğun en büyük adayı. Takım olarak ne yapmaları gerektiğini gayet iyi biliyorlar. Takımdaki basketbol zekâsı neredeyse en üst düzeyde. Her oyuncu ayrı ayrı bireysel bir yetenek. Bu takımı durdurmak için de maç boyunca rakip takımın tüm kapasitesiyle oynaması lazım. Aksadığınız takdirde hemen cezayı kesebilecek oyunculara sahipler. Maç içinde Zalgiris adam adama savunma yaptı olmadı, alan savunması yaptı gene olmadı. CSKA'nın hücum gücüne dur diyecek bir takım çıkabilecek mi bakalım. Ayrıca takımın fiziksel üstünlüğünü de atlamamak gerekir.

Maça Zalgiris yumuşak bir savunmayla başladı. Özellikle Teodosic'in üzerine sert savunma yapmamaları en büyük hatalarından biriydi. Bundan dolayı Teodosic de pas trafiğini rahat rahat yönlendirdi, boş kaldığı anlarda ise çekinmeden 3'lüklerini sıraladı. Ki sert savunmalar karşısında daima sinirlenen ve takımının oyununu bozan bir oyuncu olmasına rağmen. Bunun yanı sıra Zalgirs'in hücumda ikili oyunlar oynamak yerine Teodosic ile birebir oynasaydı sanırım daha fazla sayı bulabilirdi.
1.çeyreğin ortalarına doğru CSKA farkı 10 sayıya kadar çıkardı. Ardından Zalgirs'in molası ve CSKA'nın yaptığı oyuncu değişikleriyle fark bir ara 4 sayıya kadar düştüyse bile çeyreğin sonunda Siskauskas'ın 3'lüğüyle CSKA ilk çeyreği 16-25 önde kapamayı bildi. Bu çeyrekteki en ilginç istatistik ise Zalgiris'in hiç 3 sayılık atış denememesi ve CSKA'nın sadece 1 top kaybıyla oynamasıydı.

2.çeyreğin başlamasıyla Zalgiris savunmasında vitesi yükseltti. Savunmadaki iyi hareketlere, hücumdaki sayılar da eklenince fark bir anda 1 sayıya kadar düştü. Çeyreğin sonlarına kadar bocalayan bir CSKA olmasına rağmen Teodosic ve Kirilenko'nun iyi oyunuyla takım hemen toparlandı ve Lavrinovic'in son saniyedeki 3'lüğü ile 10 sayılık farkla ilk yarıyı 31-41 önde kapadı.

3. ve 4. çeyrek de maçın başında olduğu gibi tamamen CSKA'nın üstünlüğüyle geçti. 3. çeyrekte 14 sayılara kadar çıkan fark arada CSKA'nın dinlenmesiyle en fazla 10 sayılara kadar düştü. CSKA'nın 3.ve 4. çeyrekte rakiplerine "Siz farkı ne kadar azaltırsanız azaltın biz istediğimizde gene açarız" mesajı verdi adeta.

Bu takıma açıkcası bu saatten sonra ne desek yalan. Eğer Zalgiris maçındaki oyunlarını devam ettirebilirlerse daha doğrusu Kirilenko bu performansını devam ettirebilirse vay rakiplerin haline. Bize de oturup CSKA'yı izlemenin keyfi düşüyor ki bu da işin en güzel yanı.



Püzant YÜCECAN

16 Ekim 2011 Pazar

Fenerbahçe Ülker'den Farklı Başlangıç...



"Allah belanı vermesin İstanbul trafiği" cümlesini kaç kere söyledim hatırlamıyorum dünkü Fenerbahçe Ülker - Trabzonspor maçı öncesi. İş yerinden saat dört gibi çıkabildim. Bakırköy’e geliş, üst baş  değiştirme derken maça ancak 2.periyotun başında yetişebildim. Neyse yağmurlu havada, böylesine feci İstanbul tarafiğinde buna da şükür diyip oturduk ve maçımızı izlemeye başladık.

Öncelikle Abdi İpekçi Arena'da çok güzel bir ortam vardı. Taraftar için belki de bu maçın önemi diğerlerinden biraz daha farklıydı, malum olaylardan dolayı. Taraftar maçın başından sonuna kadar desteğini eksik etmedi. Taraftar konusuna sonra gene değineceğiz ama öncelikle bakalım dün takımımız neler yapmış.

Geçen sezonun şampiyonu Fenerbahçe Ülker basketbol takımımız, dün iki yarıdaki iki farklı oyun oynamasına rağmen maçın başından sonuna kadar üstün bir oyun sergileyip Trabzonspor karşısında 88-63 galip gelmesini bildi. Zaten farklı bir skor olsaydı çok büyük sürpriz olurdu. Sonuçta Trabzonspor'un basketboldaki durumu belli. Sezon sonunda kapatılma tehlikesi geçiren ve çok geç transfer piyasasına giren Trabzonspor'un Fenerbahçe Ülker'e rakip olması söz konusu bile değildi.

Yukarda dediğim gibi maça ancak 2.periyodun başında yetişebildim. 2.periyotta dikkatimi çeken tek şey, bir ara fark 7 sayıyken takımımızın gene tıkanmasıydı. Galatasaray ile oynanan Cumhurbaşkanlığı Kupasında olduğu gibi. Aynen fark 7 sayıydı ve oyuncularımız gene gereksiz bir 3'lük yarısına girdi. Neyse ki rakip de zayıf olduğundan dolayı onlar da sayı bulmakta zorlandı. Eğer daha üst seviye bir takım ile karşılaşsaydık ne olurdu bilemiyorum. Ukic'in 2.periyodun son saniyelerinde attığı 3'lük ile takımımız ilk yarıyı 44-34'le kapattı.

3. periyot başladığında ise parkede ilk iki periyottan farklı bir Fenerbahçe Ülker izledik. Takımımızın hücum yönünde hiçbir sıkıntısı yok. Geçen seneye nazaran daha hücum ağırlıklı bir takım olduk. Sayı atmaktan tıkandığımız zamanlarda biri devreye girip sazı eline alıyor. 3. periyotta ilk iki periyottan farklı olarak savunmamızı adeta Euroleague seviyesine çektik. Bunun da meyvesini 24-5 lik bir skorla aldık ve maç da 3.periyotta aslında bitti. Kaya Peker ve Curtis Jerrells'ın Trabzonspor'a ön alanda yaptığı baskılı savunmadan dolayı bir ara takımımız adeta tek pota oynadı maçı. Galatasaray maçının belki de kötü isimlerinden olan bu ikili, bu maçta yaptıkları savunmayla tebriki hak ettiler. Ayrıca Kaya'nın top çalmaları da  farkın açılmasındaki en önemli etkenlerden biriydi. Çoğu zaman hakkında olumsuz konuştuğum Kaya Peker bu çeyrekte beni utandırdı. İnşallah hep böyle utandırmaya devam eder. Yalnız şu da bir gerçek; takımımızın bu yaptığı savunmayı maçın geneline yayması lazım. Şu an en önemli eksiklerimizden biride bu. Eğer bunu başarabilirsek Euroleague'de daha çok söz sahibi olabiliriz.

3. periyotta taraftardan söz etmezsek olmaz tabi ki. Taraftarımız bu periyotta adeta takımıyla bütünleşti. Hele takımımızın 61. sayısından sonra yaşananlar görülmeye değerdi. O andan sonra taraftar neredeyse 3 Temmuz'dan beri yaşanan olaylarının acısını çıkarır bir şekilde deşarj oldu. Ben iş yerinden geleceğim için biletimi saha içinden almıştım ama şunu söyleyebilirim ki "sosyete" denilen saha içi bile artık 3.periyotta ayaktaydı ve periyot boyunca kimse susmadı. Bir ara maçı mı izliyim tribünlerimi izleyeyim adeta şaşırdım. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim; taraftar sadece tezahüratını yaparak takımına destek oldu hiçbir taşkınlık çıkarmadan. Bunu neden yazdın derseniz sebebini yazının sonunda anlatacağım.

4. periyot hakkında ise fazla bir şey diyemeyeceğim. Bu periyotta bir ara fark 36 sayıya çıktıktan sonra takımımız dinlenme moduna geçti. Bu çeyrekte gördüğüm başka bir şey ise koç Spahija ile ilgili. Koç son 3 dakikada oyuna Erbil ve Berkay'ı aldı. Bana kalsa fark bu kadar açılmışken onları son 3 dakikaya saklamaz daha önceden oyuna alırdım. Tabi bu koçun vereceği bir karar ama onlar bizim geleceğimiz ve taraftar bu iki genç çocuğu çok seviyor.

Trabzonspor’u farklı geçen Fenerbahçemizin daha zamana ihtiyacı var. Geçen seneki o müthiş savunma üçlümüzden Terrane Kinsey Efes'e gitti maalesef. Marko Tomas ise Eurobasketten sakat döndü. O üçlüden şu an sahadan olan bir tek Ömer Onan var. Marko Tomas'ın yerine geçen sezon Oklahoma City Thunder forması giyen ve NBA'in en iyi savunma beşi içinde olan Thabo Sefolosha ile anlaştık. Umarım biran önce takıma uyum sağlar. Curtis Jerrels'da takıma alıştığı zaman geçen seneki o savunmamıza yeniden kavuşacağımıza inanıyorum. Takımdaki bir başka sorun ise kazanılan sayılarda sadece bireysel çabaların olması. Asist ile gelen sayı yüzdemiz düşük kalıyor. Umarım Spahija bunun farkındadır. Tabi bunda Ukic'in sakatlıktan yeni dönmüş olmasından dolayı performansındaki düşüklüğünde etkisi var. Taraftarın biraz sabırlı olması lazım bu dönemde. Taşlar yavaş yavaş yerine oturacak. Biraz sancılı geçecek bu dönemde umarım Euroleague'i en az zararla atlatırız.  

Yukarıda taraftar ile ilgili bir şeyi yazının sonunda yazacağımı söylemiştim. Gözlerimle şahit olduğum bir olaydır. Fenerbahçe Ülker benchinin tam arkasında oturmamdan dolayı neler konuşuluyor rahatlıkla duyabiliyordum. Taraftarımızın coştuğu 3. periyotta takımımızın 1. Yardımcı Antrenörü Ertuğrul Erdoğan yanından geçen bir görevliye "Susturun şunları gene rezalet çıkacak" dedi. Bunun üzerine kaptanımız Ömer Onan tepkisini "Beşiktaş maçında anamıza küfür ettiler kimsenin sesi çıkmadı" şeklinde gösterdi.
Öncelikle Ertuğrul Erdoğan'a yakıştıramadım bu büyük taraftarımız için "ŞUNLAR" tabirini kullanmasını. "ŞUNLAR" dediğiniz Ertuğrul Bey; bu takım için o yağmurlu havada işinden ailesinden feragat ederek oraya gelip nefeslerinin son noktasına kadar bağırıp tezahürat ederek takımına sizden daha çok sahip çıkan "BÜYÜK FENERBAHÇE" taraftarıdır. İkinci olarak kaptana sonsuz teşekkürler verdiği bu cevap ve gösterdiği tepki için. Zaten taraftar da ona olan sevgisini maç sonunda fazlasıyla gösterdi. Takımı tribüne çağıran taraftar ardından kaptanımız Ömer Onan'ı çağırdı ve kendisi de bizi kırmayarak tribüne kadar gelerek formasındaki armayı öptü. Belki televizyonda gösterilmemiştir bu...




Püzant YÜCECAN

13 Ekim 2011 Perşembe

Fenerbahçe Ülker...Dünden Kalanlar...




Bir önceki yazımızda Fenerbahçe Ülker - Galatasaray maçının genel bir değerlendirmesini yapmıştık. Burada ise takımımızda neler eksik biraz da onlara bakalım. Değerlendirmeyi açıkçası sadece dün akşamki maça bakarak yapacağım.

Öncelikle Curtis Jerrells'dan başlamak istiyorum. Dün ilk defa tam olarak izleme şansı buldum kendisini. Açıkçası söylemek gerekirse pek de beğendiğim söylenemez. Basketbolun klişeleşmiş lafı "oyun kurucun kadar konuşursun". Maalesef Curtis Jerrells'ın oyunda kaldığı süre içerisinde biz fazla konuşamadık. Maç içinde çok basit hatalar yaptı. Top eline yakışıyor ve Partizan'daki oynadığı oyunu yansıtabilirse burada üstüne katarak kendini geliştirebilir. 87 doğumlu Curtis Jerrells daha genç bir oyuncu biraz sabır...

Kaptanımız Ömer Onan. Her zaman derim yıllanmış şarap gibidir. Nerde ne yapacağı hiç belli olmaz. En kritik yerde tüm soğukkanlılığıyla sallar 3'lüğünü ve maçı kurtarır. Dünkü maçta da takımımıza 11 sayılık bir katkıda bulundu. Onun hakkında fazla birşey demeye gerek yok. Sadece Avrupa Şampiyonasından yorgun dönmesi ve yaşından dolayı formuna belli bir süre sonra kavuşacağından eminim...

Dün akşam en çok beğendiğim isimlerden bir tanesi ise James Gist idi. Onu da Curtis Jerrells gibi ilk defa tam olarak izledim. Futboldaki terimiyle taraftara oynayan bir oyuncu. Yaptığı smaçlarla adeta bizi bizden geçiren Gist en son tek eliyle bastığı smaçla herhalde Fenerbahçe taraftarının gönlünde taht kurmuştur. Oyununa gelecek olursak çocuk sahanın her yerindeydi adeta. Smaçlarının yanı sıra dışarıdan attığı 3'lüklerle de hoşuma gitti. Savunmada topladığı ribauntları herhalde Kaya ve Oğuz da görmüştür. Savunmasını biraz daha arttırması hücumda ise biraz daha dirençli olması lazım. İyi bir uzun Gist ama üst sınıf bir oyuncu olmak istiyorsa her maçta oyununun üzerine biraz daha katmalı ki burada en önemli rol de Spahija'nın...

Bojan Bogdanovic; yine sayılarını atmaya devam ediyor. Dün attığı 21 sayıyla takımımızın en skorer ismi oldu. Hücumda güven veren bir oyuncu. Bu sene Euroleague'deki ve TBL’ deki en önemli hücum silahımız olacak gibi görünüyor. Yalnız şu var ki biraz daha sert olması lazım bana göre...

Emir Preldzic... Bu takımı bu sene bana göre alıp götürecek bir oyuncu varsa o da Emir'dir. Dün oyunun geneline baktığımızda çok da iyi olduğunu söyleyemesek de ara yara güzel şeyler yaptı. Emir'e de fazla bir yorum yapamayacağım zira o da Avrupa Şampiyonasından dolayı biraz da yorgun. Dünkü maçta takımımıza 17 sayılık bir katkıda bulundu. Tekrardan diyorum Fenerbahçe Ülker'i bu sene alıp götürebilecek tek isim tek sorunu ise zihinsel yoksa bu çocuğun yeteneğine kimse laf edemez...

Gasper Vidmar; o da tıpkı Jerrells gibi 87 doğumlu gencecik bir yetenek. Geçen sene yaşadığı sakatlık olmasaydı şu an daha iyi bir durumda olabilirdi. Savunmadaki sertliğine çok ihtiyaç duyacağız açıkçası. Kaya ve Oğuz'un olduğu bir ortamda özellikle. Ayrıca dün neden Spahija koca maç benchte oturturdu anlamış değilim. Aklıma 2 senaryo geliyor. Ya Kaya-oğuz ikilisini kazanmak ki böyle ise tamamen bence yanlış bir düşünce olur; ya da sakalığı nüksetti.

Hazır Kaya ve Oğuz demişken bu iki ismi es geçmeyelim. Tamam, Oğuz Avrupa Şampiyonasından döndü hatta çok kötü döndü onu anlıyorum da Kaya'ya ne oluyor onu anlamış değilim. Kaya ve Oğuz ikilisi günlerinde oldular mı hiç bir problem olmuyor ama bazen öyle hareketler yapıyorlar ki neredeyse saç baş yoluyorsunuz...

Gelelim takımın en önemli ismine Roko Leni Ukic. Dün akşam sakatlıktan yeni çıkmış olmasına rağmen ilk yarı pek fazla varlık özellikle 4.periyot ve uzatmalarda gayet iyiydi. Bizi F4 seviyelerine taşıyabilecek bir oyuncu mu? Orası tartışılır ama bu takımı artık kendi takımı yapmalı ve oyunu istediği gibi yönlendirmesi lazım...

Hakan Demirel'e pek fazla değinmek istemiyorum. Neden yapıldı bu transfer hala anlamış değilim. Ne kadar yararlanabilirsek o kadar yararlanalım açıkçası.

Takım şu an pekiyi bir görüntü çizmemesine rağmen ben açıkçası umutsuzum diyemem. Mirsad'ın iyileşmeye başlaması ve takıma dönecek olması gayet güzel ama daha öncelikle biran önce Tomas'a ihtiyacım var bu takımın. NBA'den lokavt boyunca oyuncu alınmasına karşıydım ama Kinsey'in satılması (ki anlayamadım hala bunu) Tomas'ın beklenmedik sakatlığından dolayı transfer edilen Thabo Sefolosha'ın takımın eksik yönü olan kısa savunmasına ciddi bir katkı yapacağını düşünüyorum. Lokavt biter Thabo Sefolosha gitse bile o zamana kadar Tomas iyileşeceği için o pozisyonda pek sıkıntı yaşamayız. Galatasaray-Caja Laboral-Olympiakos virajını iyi geçersek bu takım ilerisi için daha iyi hale gelebilir. Bu üç maçtan ilkini kaybetmiş olsak bile en azından gelecek için o kadar karamsar bir görüntü çizmedik...


Püzant YÜCECAN

Fenerbahçe Ülker - Galatasaray...



Yazının başlığı bile belliydi aslında "Nerede Kalmıştık" ama maalesef dün akşam 27. Cumhurbaşkanlığı Kupası'nda pek de iyi olmayan bir oyunla ezeli rakibimize kaybettik. Aslında bu tür kupalar hem basketbol hem de futbolda benim için bir hazırlık maçından farksızdır. Rakip Galatasaray olunca tabi işler de değişiyor. Aslında kupanın doğal sahibi biziz ama napalım TBF tekrardan bir maç yaptırıyor.

Gelelim asıl konuya dün akşam neden kaybettik eksiklerimiz nelerdi. İlk gördüğüm şey geçen sezon F4 için çok umutlu olduğum takım için bu sene aynı şeyi pek de söyleyemiyorum. Tabi bunda giden isimler ve bu takımın artık kronikleşen sakatlık şanssızlığını da eklemek lazım. Ama dün akşamki maçta hem oyuncularımız hem de koç Spahija'nın yaptığı hatalar Galatasaray'ın işine yaradı ve 26 sene sonra Cumhurbaşkanlığı kupasını müzesine götürdü.

Maç öncesi tahminim iki takımında başa baş mücadele edeceği yönündeydi ki kupa da sahibini iki uzatma sonunda buldu. İlk periyot karşılıklı sayılar ve top kayıplarıyla geçilirken ikinci periyotta Galatasaray iyi oyunu ve koç Spahija'nın da aldığı teknik faul sonucu skoru 33-23'e taşıyıp farkı 10 sayıya çıkardı. Bu dakikadan sonra tüm maç boyunca bence Fenerbahçe Ülker en iyi basketbolunu oynadı. Savunmada vitesi arttıran Fenerbahçe Ülker, Galatasaray'ı top kayıplarına zorlamaya başladı ve rakibin fast-breaklerde geri koşamamasından da yararlanarak farkı eritti ve ilk yarıyı kaptanımız Ömer Onan'ın son saniyede bulduğu boş turnike ile 39-38 önde kapadı.

3. periyot da diğer iki periyot gibi karşılıklı sayılar, top kayıpları ile geçti. Bu periyotta dikkatimi çeken en önemli şey ise iki koçun maçı izleme şekilleriydi. 3. çeyrekte Emir Preldzic aynı yerlerden çok rahat sayılar atmaya başlayınca Galatasaray koçu Oktay Mahmuti hemen oyuna müdahale ederek Caner Topaloğlu'nu oyuna aldı ki bu da zaten Emir'i birazda olsun durdurdu. Fakat bizim koç Spahija ne yaptı? Furkan Aldemir pota altından sayılarını atmaya başlayınca Spahija bunu aynen bizim gibi seyretti ve buraya hiçbir önlem almadı. Bu da bana geçen seneki final serisinde benim görüp de koçun göremediği Tutku-Andric pick&roll lerini hatırlattı. Galatasaray’ın hücum seti belli Tutku-Andric pick&roll oraya yardım geldi mi dışarı Shumpert'e çıkar üçlük atsın. Zaten Galatasaray'ın dünkü maçtaki de en skorer oyuncuları Mert Shumpert (22) Luksa Andric (22). Vidmar'ın bu durumda oyuna neden alınmadığını anlamak mümkün değil. Pota altında sert savunmaya ihtiyacımız olduğu anda. Herhalde sakatlığı nüksetti diye düşünmek istiyorum açıkçası.

4. periyot Fenerbahçe Ülker'in belki de maçı koparıp gidebileceği tek periyottu. Maçın başlarında pek beğenmediğim Ukic çıktı sahneye. Sakatlıktan yeni çıkmış olduğundan dolayı kötü oyununa pek bişey diyemeyeceğim. Bu periyotta Ukic etkili oyununa Bojan Bogdanovic de katılınca skor bir anda 70-63'e geldi. 7 sayı farkı yakalamışken Galatasaray hemen alan savunmasına döndü. Yine de biz buradan maçı koparabilirdik ama yine üçlük atıp bir anda maçı koparma fetişizmimiz coşunca maalesef beceremedik. Bu üçlük atma hevesi nerden gelir anlamam. Tamam, rakip alan savunması yapıyor olabilir ama sen de süreyi eriterek oyna, içeri penetre et sayı bulamazsan bile en kötü 1-2 faul yaptırırsın rakibine. Hoş geçen sene de bu tür durumlarla çok karşılaştık. Fenerbahçe Ülker'in bu maçı koparamamama durumu nedir inanın anlamıyorum. Geçen seneki Valenciya maçı 10 sayı öndeyiz zar zor kazandık. Hele bir Olympiakos maçı var ki evlere şenlik. 3. çeyrek sonunda 13 sayı öne geçtiğimizde maç geldi derken maç sonunda bir baktık ki 15 sayı farkla yenilmişiz. Neyse biz gene amacımıza dönelim. Galatasaray'ın iyi alan savunmasına karşılık biz de hücumlardan boş dönünce skor 72-72 oldu maalesef. Son saniyelerde Galatasaray Andric'in basket faulüyle öne geçse de Emir'in son saniyedeki basketiyle maç 78-78 ilk uzatmaya gitti.

İlk uzatmada 82-79 öndeydik ve top bizdeydi yine Ukic'in burada 3'lük denemesi boşa gidince rakip Shumpert ile 3 sayı bulunca 82-82 eşitlik oldu. Son 38 saniyede 85-84 öndeyken Gist'in hatalı yürümesinin ardından Caner Topaloğlu kullandığı 2 faulün sadece 1'ini sayıya çevirebildi ve durum yine eşitlendi. Ardından Ukice yapılan faul sonrası maalesef Ukic'in 0/2 atması sonucu yeniden maç uzatmaya gitti. İkinci uzatmada ise yediğimiz iki 3'lük ile adeta maçı bitirdik. Ukic ne kadar çabalasa da o saatten sonra maçı döndürmek çok zordu ve maalesef kupa Galatasaray'ın oldu.


Püzant YÜCECAN

6 Ekim 2011 Perşembe

Fenerbahçe Taraftarı...

İster bizi küme düşürün, ister kümede bırakın ister amatör ligde oynatın. Kimin umurunda ki. Bizim içimizdeki Fenerbahçe sevgisini ateşini söndürebileceğinizi mi sanıyorsunuz?? Ben bu takımı babamın kucağında sevmeye başladım arkadaş. Ne şampiyonlar liginde oynuyor ne de her sene şampiyonluğa oynuyor diye değil. Yaşım otuz, inanın bu takımı ne zaman sevdim ne zaman bu renklere, bu armaya âşık oldum aklımda bile değil. Hala evimde eski maçların biletleri durur hiçbirini atmam, atmaya kıyamam hepsinin bende farklı anıları vardır. Babamın belki de bana en büyük armağanıdır Fenerbahçe. Bana en büyük hediyesi olmuştur. Unutur muyum sanıyorsunuz kısa şort giydiğim zamanlarda babamla birlikte gittiğim maçları. Unutur muyum sanıyorsunuz Şeytan Rıdvan’ı, Aykut’u, İmparator Oğuzu. 104 yıllık bir çınarı böylesine kolayca yıkabileceğinizi mi sanıyorsunuz?? Siz baltalarınızı çektiniz, bu çınarı yıkmaya çalışıyorsunuz ama unuttuğunuz bir şey var beyler. O da büyük Fenerbahçe taraftarıdır... Biz vücudumuzla, kanımızla, canımızla bu çınara siper olmaya hazırız.
"DARAĞACINDA OLSAK BİLE SON SÖZÜMÜZ FENERBAHÇE"
Bunu asla unutmayın beyler...

Yine bu cümlelerle başlıyoruz yazımıza. Bilmem ben bu kalıbı sevmeye başladım umarım siz de sevmişsinizdir. "Fenerbahçe Yönetimi" adlı yazımızda 3 Temmuz'dan bugüne kadar olan süreç içerisinde yönetimimizin neler yaptığını daha doğrusu neler yapmadığınız yazmıştık. Şimdi de bakalım 3 Temmuz'dan günümüze Büyük Fenerbahçe taraftarı neler yapmış.

Genel olarak bakacak olarsak taraftar gerçekten iyi işlere imza attı. Yönetim gibi korkmadan sadece içindeki Fenerbahçe aşkıyla hareket ederek takımını, içerde olan başkanını ve yöneticilerini sonuna kadar her alanda savundu. Çünkü onların maalesef bazı yöneticilerimiz gibi çıkar ilişkileri ve korkuları yoktu. Onların tek bildikleri ve tek sevdikleri Fenerbahçe idi. Belki onların içinde de kuşkuları vardı, belki onlar da ümitsizdi ama hiçbir zaman bunları asla belli etmediler. Gözyaşlarını içlerine akıtarak, en ümitsiz anda bile yanındaki arkadaşının koluna girerek, hepsi birbirinde güç alarak baş kaldırdılar bu saldırıya.

Tarih sırlaması olmadan yazacağım için kusura bakmayın. Belki ilk aklıma gelen, taraftarımızın yaptığı son eylem bile olabilir aklıma geldikçe karışık yazacağım.

Öncelikle Aziz Başkanın gözaltında geçen süresine bir göz atalım. Taraftarımız bu süre içerisinde her zaman Onun yanında oldu. Adliye-hastane derken yorulmadan, üşenmeden oradan oraya mekik dokudular. Onu bir gün bile yalnız bırakmadılar. Çünkü haklı sebepleri vardı. Hiç kimse bu olayların sadece "Temiz futbol" adına yapılmadığını biliyordu. Hatta bu süreç içerisinde sözde her şeye karşı olan Beşiktaş Çarşı grubunun sahiplenmediği yalnız bıraktığı teknik direktörleri Tayfur Havutçu'yu da savundular. Ona da destek verdiler.

10 Temmuz günü taraftarımız takıma destek ve bu haksızlığa karşı tepkilerini göstermek için tek dinlence günü olan Pazar gününü feda edip hep beraber Topuk Yaylası tesislerine gittiler. Takıma gereken destek ve moral verildikten sonra taraftarımız saat 18:00 civarı Bağdat Caddesinden yürüyüşe geçti. Köprüye kadar yürüyen taraftarımız köprü girişinde polisin biber gazı engeliyle karşılaştı maalesef. Aynı şekilde İstiklal Caddesinde yürüyüş yapmak isteyen taraftarımız burada da yine polisin şiddetine maruz kaldı. Peki, ben bu durumda sormak istiyorum. Sevgili polis teşkilatı Fenerbahçeli Taraftarlara böylesine sert tepki gösterir iken Taksim Meydanında Atatürk Anıtına terör örgütü bayrağı asan şerefsizlere neden bu tepkiyi göstermediniz??
Acaba bağlı olduğunuz bakanlık FENERBAHÇE’Yİ terör örgütünden daha büyük bir tehlike olarak mı görüyor. Yoksa başbakanınız ""Biz Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" diye Sevilla maçında pankart açan Fenerbahçe taraftarını bundan dolayı unutamıyor mu? Neyse siyasete fazla girmeyelim.

Bunun gibi Fenerbahçe taraftarı birçok yürüyüş yaptı. Çünkü en başta da dediğim gibi; bu haksızlığı biz unutmayacağız ve unutturmayacağız. Maalesef ülkemizde haksızlıklara karşı yapılan yürüyüşler, tepkiler sadece bir bilemedin iki gün sonra unutulur gider ama (dün "aethewulf" un Papazın çayırı blok sitesinde okuduğum yazının başlığından alıntı yaparak) "BİZ SALAK DEĞİLİZ" neler olduğunu, bize karşı yürütülen bu sistematik karalama çabalarını unutturmayacağız ve hep aklınızın bir kenarında olacağız.

Yürüyüşlerin yanı sıra Fenerbahçe taraftarı zor günler geçiren kulübüne maddi olarak da sahip çıktı. Aykut hocamızın ve kalecimiz Volkan'ın yaptığı basın toplantısının ardından "1 Milyon Taraftar Kart" kampanyası başladı. Hepimizin de bildiği gibi taraftar kartı, kulüp için en masrafsız ve güzel bir gelir getiren kaynak. 3 Temmuz günü 212.000 küsur olan Fenerbahçe Taraftar Kartı sayısı en son baktığımda 280bine ulaşmıştı. Bence az hem de çok az biliyorum ki Fenerbahçe taraftarı olarak daha fazlasını yapabiliriz.

Fenerium'lar satış patlaması yaşadı bu süreçte. Taraftar neredeyse her Pazar günü, her maç günü Feneriumları yağmaladı:) Her hafta sonu düzenlenen organizasyonlarla neredeyse kasayı alıp gidecek şekilde alışveriş yaptı Büyük Fenerbahçe Taraftarı.

Benim için belki de en duygusal olanıydı 20 Eylül günü. TFF'nin açıkçası bayanlara yaptığı hakaret belki de ters tepmişti. Nasılsa "bunlar bayandır maça gitmez" şeklinde hareket eden TFF seyircisiz maç oynama cezasını kaldırmış ve 12 yaşından küçük taraftarlar ile bayanlara stadın kapılarını bedava açmıştı. Ayrıca bir gün öncesi yorumları okuduğumda en fazla 1000-2000 taraftar olur şeklinde yorumlar da görmüştüm. Ama unuttuğunuz bir şey vardı beyler; bu taraftar FENERBAHÇE taraftarı kadını erkeği, genci yaşlısı hiç fark etmez. Gerçekten de onlar için fark etmemişti 50bine yakın bayan taraftarımız stadı hınca hınç doldurup takımlarına destek olmaya, yapılan haksızlığa karşı kendilerini göstermişlerdi. Maçın ardından gelen yorumlarda "ee bedava maç" denildi yavaş gelin beyler yavaş. O maç hiç de bedava değildi. Belki de o maç HAYAT’IN en pahalı maçıydı. Kuyruklar oluşturdular, saatlerce sırada beklediler çünkü yapılan bu haksızlık cidden çok ağırdı ve bu ağırlığı tüm gücüyle kaldırmıştı bayanlarımız. Sevdiklerine; takımına, içerde olan başkanına, yöneticilerine sahip çıkmak için ellerinden geldiğince haykırdılar. Fenerbahçe Marşını hep bir ağızdan söyleyip hepimizi de ağlattılar sağ olsunlar:)



İşin özüne gelecek olursak;

Fenerbahçe taraftarı şu an gerçekten bir savaş veriyor. Belki bu savaşı kazanırız, belki de kaybederiz orasını bilemem ama bir gerçek var ki; şu dönemde birbirini tanıyan tanımayan Fenerbahçe Taraftarı, gerçekten örnek olabilecek bir şekilde birbirine kenetlenmiş durumda. Bazısı ciğerinin son nefesine kadar haykırarak, bazısı kalemiyle bu savaş içindeler. Tek isteğim kimsenin umudunu yitirmemesi. Son olarak; bu savaşı kazanana dek savaşacağız ya da ölene kadar savaşacağız.


Püzant YÜCECAN


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...