Bloga yazmaya bazı sebeplerden dolayı ara vermiştik ama
yargıtayın Başkan'ın cezasını onamasının ardından yine yerimizde duramadık ve
içimizi dökmeye karar verdik. Aslında burada yazacaklarımın kısa bir özetini
dün akşam twitterdan yazmıştık ama 140 karakter limitinden dolayı içimizi tam
olarak dökemedik. İçimizdekileri çok uzun olmamak ama çok da kısa tutmamak
kaydı ile burada yazmaya başlayalım.
Hepimizin de bildiği gibi birkaç gün önce yargıtay Aziz
Başkan'ın cezasını onadı ve Fenerbahçemizin 2010-11 sezonunda şike yaptığına
karar verdi ve ne hikmet ise daha düne kadar yargı bağımsız değil, ben bu
yargıya güvenmiyorum Ergenekon, Balyoz davaları kurmaca diyenler için yargı
birden bire Türkiye'de en güvenilir kurum haline geldi #yersen. Neyse konumuz
bu yanardöner kitle değil tabi ki. Yargı, Başkanın cezasını onadıktan sonra
herkes Fransa'da bulunan Başkanımız için "Artık Türkiye'ye gelmez"
demeye başladılar ama gelin görün ki kazın ayağı öyle değilmiş. Yarın (Salı)
akşam Başkanımız alnı ak bir şekilde geliyor memlekete. Hepimiz de Allahlın
izni ile yarın akşam Sabiha Gökçen Havaalanında olup Başkanımızı
karşılayacağız. Burada bir parantez açalım ve gidecek tüm dostları dikkatli
olması konusunda uyaralım. Zira konu Fenerbahçe olunca sevgili polisimizin
takındığı tavır herkesin malumu. Bayan voleybol takımımızın Avrupa Şampiyonu
olduğu zaman 14 yaşındaki bir çocuğun ayağını kıran polisten her şey beklenir.
Ayrıca havaalanında miting yapmak "bazılarına" serbest, bize değil.
Neyse kapa parantez konumuza geçelim.
Başkanıma buradan seslenmek istiyorum. Biliyorum onun bu
satırları okumayacağını ama sizin aracılığınız ile ona seslenmek istiyorum.
Bazıları gibi bu memleketten kaçıp ceza almamasına rağmen geri dönmeyenlerin
aksine sen haksız yere ceza almana rağmen buraya geri dönüyorsun. Bu bile benim
için suçsuz olduğunun yegâne ispatıdır. Evet göz göre göre, haksız yere hapse
girmeye geliyorsun Başkanım ve artık dönülmez noktadayız. Ne diyordun Başkanım
"Zamanı geldiğinde konuşacağım" artık zaman geldi Başkanım konuş
artık, konuş ki kim neyin ne olduğunu görsün. Bunu da en çok o çok sevdiğin
Fenerbahçen ve onun büyük taraftarı için yap Başkanım. Konuş Başkanım çünkü bu
taraftar bunu hak ediyor. Çünkü bu taraftar seni en başından beri hiç şüphe
duymadan savundu. Senin için Çağlayan'da soğuktan dondu, biber gazı yedi, polis
tarafından dövüldü. Her şeyi geçtim o çok sevdiğin Fenerbahçenin büyük
taraftarı 12 Mayıs'ta hem de hiç bir sebep yokken bizzat bu devletin kolluk
kuvvetleri tarafından, o her taşında emeğin olduğu stadda canlarına kastedildi.
Ama onlar ne yaptılar susmadılar. Susmadılar çünkü haklı olduklarının
farkındaydılar. Susmadılar çünkü sana inandılar. Hatta başbakanı protesto
ettiler diye provokatör damgası da yediler. Terörist oldular. Susmadılar ve
seni savundular. Seni seven, sevmeyen herkes kol kola oldu. Etten duvar oldular
oradan oraya, işini gücünü, okulunu bırakıp memleketin her köşesinde seni
savundular.
Şimdi yarın akşam geliyorsun Başkanım, Yukarıda dediğim gibi
sırası gelince konuşacağım dedin ama konuşmadın. Konuşursam yer yerinden oynar
dedin konuşmadın. Artık bu işin geri dönüşü yok Başkanım. Gel Başkanım biz gene
senin yanındayız ama bu sefer gel ve konuş. Sana inanmış bu taraftar için
konuş, Çağlayan'da dayak yiyen, Kadıköy'de canına kast edilen, o stadı tıka
basa dolduran bayan taraftarlar için konuş Başkanım.
Konuş Başkanım yeter ki konuş. Konuş yer yerinden oynasın,
oynasın ki bize bu kumpası kuranlar o yerin içine girsin ve bir daha oradan
çıkamasınlar...
Püzant YÜCECAN