29 Mart 2012 Perşembe

TURKISH AIRLINES EUROLEAGUE TOP 8 Üçüncü Maçlar Sonuçları



Unics - Barcelona Regal 56-67
Maccabi Electra - Panathinaikos 65-62

Unics - Barcelona Regal 0-3 (Barcelona Regal Final Four)
Maccabi Electra - Panathinaikos 2-1

Unics - Barcelona Regal Game 3


Maccabi Electra - Panathinaikos Game 3




Gescrap BB - CSKA Moscow 94-81
Olympiacos – Montepaschi Siena 75-55


Gescrap BB - CSKA Moscow 1-2
Olympiacos – Montepaschi Siena 2-1

Gescrap BB - CSKA Moscow Game 3


Olympiacos – Montepaschi Siena Game 3




Püzant YÜCECAN


Gs Nalburiye (Store) "Taşı Toprağı Altın İstanbul"

Dün akşam Twitter'da gördüğüm bir fotoğraf üzerine bugün sabah GSStore'un internet sayfasına girip acaba başka bu tür ürünler var mı diye bakayım dediğimde karşıma ilginç ürünler çıktı. Feneriumda satılan bazı ürünlerin özensizce yapıldığını düşünsem de bunlar "Yok Artık" denilecek türdenler. Açıkçası güldüm hatta gülmekten kırıldım. Merak ettiğim alan Galatasaraylı arkadaşlar var mıdır acaba?? İşin diğer bir tarafı ise kimsenin taraftarı bu kadar sömürmeye hakkı yoktur. İster Fenerbahçeli ister Galatasaraylı ister Beşiktaşlı olsun herkes tuttuğu takım için belli bir şekilde maddi manevi mücadele verirken kimsenin bu tür saçmalıkları ortaya çıkararak onlarla adeta dalga geçmeye ve sömürmeye hakkı yoktur. Herhalde "Taşı toprağı altın İstanbul" düşüncesinden hareketle çıkmış bir koleksiyon. Şimdi bunları yazdık diye kesin küfürlü tepkiler de gelecektir eminim ve şimdiden teşekkürler:))

ASY Stad Taşından Magnet 14,90 TL 
Magnet olayı hoş da üsteki taş nedir ya???
ASY Stad Toprağı Gümüş Varak Plaket 129,00 TL
Toprak mı??? Yok, daha neler diyeceksiniz ama bunun bir de altın varaklısı var:))

ASY Stad Toprağı Altın Varak Plaket 599,00 TL
Bu da ASY Stadının toprağının altın varaklı hali?&%


Sıra geldi en güzel ve en özel ürünümüze. Yuh artık dedirttirecek bir ürün. Kim düşündü açıkçası çok ama çok merak ediyorum ve kim böyle bir şey alıp da evinin herhangi bir kenarına koyar ki?? Ayrıca sen bunun ASY Stadından olduğunu bana nasıl kanıtlayacaksın?? Ha tut kanıtladın neyse onu geçtim de bu ne arkadaş ya??

ASY Stad Tuğlası 249,00 TL
Tuğla ya bildiğin tuğla:)) Yapmayın arkadaş ya bunu nasıl bir takımın resmi ürünlerinin satıldığı mağazaya korsun???

Koleksiyondan aralarından beğendiğim tek ürün ise ASY Stadının büyük boy maketi oldu. Demek ki yapmak isterseniz iyi ve güzel şeyler yapabiliyormuşsunuz...Ayrıca bunun bir de küçük boyu var 49,90TL'ye...

Ali Sami Yen Maketi Büyük 249,90 TL






Püzant YÜCECAN

26 Mart 2012 Pazartesi

Fenerbahçe Maç Programı (26 Mart - 01 Nisan 2012)


HAYDİ KIZLAR ŞİMDİ SIRA SİZDE...


28 Mart Çarşamba 18:00
Fenerbahçe - Beretta Famila Schio 74-58
Abdi İpekçi Spor Salonu
Euroleague Women Final Eight
SkyTürk Canlı

29 Mart Perşembe 20:45
Fenerbahçe - Galatasaray Medical Park 75-67
Abdi İpekçi Spor Salonu
Euroleague Women Final Eight
SkyTürk Canlı

30 Mart Cuma 18:00
Fenerbahçe - Rivas Ecopolis 70-74
Abdi İpekçi Spor Salonu
Euroleague Women Final Eight
SkyTürk Canlı

31 Mart Cumartesi 13:00
Olin Edirne - Fenerbahçe Ülker 48-81
Mimar Sinan Spor Salonu
Beko Basketbol Ligi

LigTv3 Canlı

01 Nisan Pazar 19:00
Trabzonspor - Fenerbahçe 1-1
Hüseyin Avni Aker Stadı
Spor Toto Süper Lig
LigTv Canlı

01 Nisan Pazar Günü Euroleague Women Final Eight maçlarının saatleri ise şöyle ;
7.'lik maçı / 13:00
5.'lik maçı / 15:30
3.'lük maçı / 18:00
Final / 20:45 
Gönlümüzden geçen tabi ki final oyanıp Avrupa Şampiyonu olmak ve o kupayı kaldırmak. Haydi kızlar sıra sizde...Sarı Meleklerimizin ardından Potanın Kraliçelerinden de bir Avrupa Şampiyonluğu bekliyoruz.


Fenerbahçe Bayan Basketbol takımı Euroleague Women Final Eight son maçında Rusya'nın UMMC Ekaterinburg takımıyla yaptığı 3.'lük-4.'lük maçını 68-75 kaybederek Avrupa Dördüncüsü olmuştur. Tüm kızlarımıza bize yaşattıkları bu heyecan ve sevinç için teşekkür ederiz...





 
Püzant YÜCECAN

TURKISH AIRLINES EUROLEAGUE TOP 8 Üçüncü Maçlar Programı (27-28 Mart 2012)


27 Mart Salı
Unics - Barcelona Regal 19:00 (NtvSpor Canlı)
Maccabi Electra - Panathinaikos 21:45 (NtvSpor Canlı)

28 Mart Çarşamaba
Gescrap BB - CSKA Moscow 20:00
Olympiacos – Montepaschi Siena 21:00 (NtvSpor Canlı)




Püzant YÜCECAN

25 Mart 2012 Pazar

Bu Hafta Neler İzledim#4



Bu hafta iyice tembelleştik ve yazımızı ancak bugün yazabiliyoruz:)) Bu hafta ağırlıklı olarak hatta ne ağırlığı sadece fantastik filmler izledim ki en sevdiğim türdür. Gerçek hayatla bağını koparmış filmler. Umarım keyif alırsınız. Şimdiden iyi seyirler.



Underworld: Awakening 
"This is a new war and it's only beginning."

Bu haftaki ilk filmimiz son zamanlarda bana göre çekilmiş en iyi ve sağlam kurt adam vs vampir konulu filmlerden olan Underworld serisinin son filmi Underworld: Awakening. Açıkçası filmi uzun zamandır bekliyordum. Yukarda da dediğim gibi kurt adam, vampir tarzı fantastik filmleri çok ama çok severim. Son zamanlarda çekilen bu tür filmler arasında en iyisi Underworld dememde herhalde bir sakınca yoktur. Sabun köpüğü filmlerin yanı sıra Twilight serisi de hiç ama hiç bana göre olmadı olmayacak da ama Underworld tamamen farklı. Özellikle ilk iki film. Üçüncü filmi her ne kadar çok kişi sevmediyse de (Kate Beckinsale'ın olmayışındandır belki de:)) benim gene de hoşuma gitmişti. Underworld: Awakening ise açıkçası serinin en az beğendiğim filmi oldu. Hatta pek de beğendiğim söylenemez. Öncelikle filmin iyi yanlarından başlayalım. Görsellik ve aksiyon gene yerinde idi filmde. Kate Beckinsale'a ise laf yok zaten laf edeni döverler:)) Konu ise ilk üç filme göre biraz farklı. İlk üç filmde ağırlıklı olarak vampirler ve lycnların çekişmeleri göz önünde iken bu filmde savaşa insanlar da katılıyor. Bu tür seri filmlerinde arada değişiklik katmak iyidir. Ayrıca filmdeki 1-2 sürpriz ise gayet hoş olmuş. Sizi bir konu hakkında çok iyi bir şekilde ters köşeye yatırıyor film. Kötü yanlarına ise gelirsek. Çok büyük beklentiler ile izledim filmi ama benim için özellikle seriye hayran biri olarak biraz hayal kırıklığı oldu dersem yalan söylememiş olurum. Öncelikle filmin süresi çok ama çok kısa. Bir futbol maçı bile 90 dakika iken 88 dakika nedir arkadaş. Serinin diğer filmlerindeki çizgiden çıkılmış bu filmde. Sanki bir zombi filmi izliyormuşum havası vardı filmde. Filmin sonunda ise beşinci filmin geleceğini anlıyoruz. Umarım bu filmden çok çok daha iyi bir film olur. Eğer serinin hayranı iseniz zaten eliniz kolunuz mahkûm izleyeceksiniz film yoksa hiç izlemeseniz de olur. 



Captain America: The First Avenger 
"Whatever happens tomorrow you must promise me one thing. That you will stay who you are. Not a perfect soldier, but a good man.

Bu haftanın diğer filmi ise Captain America: The First Avenger. Beni bilen bilir Marvel'in her süper kahramanı için çektiği her filmi izlerim hatta kayıtsız şartsız beğenirim. Dediğim gibi fantastik dünyanın hayranıyım ve bu dünyanın lideri konumundaki Marvel ise bu işi hakkıyla yapıyor. Filmin konusu ise isminden de anlaşılacağı üzere süper kahramanların başı, ilk süper kahraman Kaptan Amerika'nın yaratılış hikâyesi ve 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya'ya özellikle Red Skull'a karşı verdiği savaş. Red Skull demişken normalde bu tür filmlerden ben kendi adıma pek oyunculuk beklemem ama Johann Schmidt / Red Skull karakterini oynayan Hugo Weaving rolünün hakkını vermiş cidden. Hugo Weaving'in yanında Howard Stark rolünde de Dominic Cooper'ı gayet başarılı buldum ki Howard Stark karakterini görmek benim için hoş bir sürpriz oldu. Filmin özelliklle ilk 45 dakikası bana biraz değişik geldi. Konusu gereği ilk 45 dakika biraz ağır geçiyor. Özellikle daha ilk dakikalarında aksiyon ile başlayan süper kahraman filmlerinin aksine hikâye gereği bu 45 dakikada küçük güçsüz bir adamın inançları ve doğruları kapsamında nasıl Kaptan Amerika'ya dönüştüğünü bize eğlenceli bir şekilde anlatıyor film. Bundan sonrası ise klasik Hollywood aksiyon filmi. Görsel efektler, aksiyon, teknolojinin dibine kadar kullanılması olsun her şey vardı filmde. Hani konu basitti, çok yüzeyseldi, pek oyunculuk yoktu gibi konulara asla girmem bu tarz filmlerde. Çünkü b tarz filmlerde genelde bu tür şeyler olmaz. Gerek de yok açıkçası. Eğer Marvel ve onun süper kahramanlarını seviyorsanız bu filmi de mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. Filmin sonunda Nick Fury'i (Samuel L. Jackson) görmek hoş olsa da asıl film bittikten sonra The Avengers'ın trailerının girmesi çok daha hoştu. 




Harry Potter and The Deathly Hallows Part 1 - 2
"Only I can live forever…"

Gelelim son filmimize. Uzun zamandır izlemek istediğim fakat cesaretimi bir türlü toplayamayıp izlemediğim filme. Aslında filmler desek daha doğru olur. Harry Potter and Deathly Hallows Part 1 ve Part 2. Burada bir arada yazacağım iki filmi de. Öncelikle şunu belirteyim ki sıkı bir Harry Potter hayranıyımdır. Serinin ilk kitabından son kitabına kadar okumuşluğum ve filmlerini izlemişliğim vardır. En başta dediğim gibi iki filmi de izlemeye pek cesaret edemememin sebebi tamamıyla serinin 6.filmi olan Harry Potter and the Half-Blood Prince dir. O kadar berbat, kitapla alakası olmayan bir filmdi ki izledikten sonra adeta çılgına dönmüştüm. David Yates bildiğin "bu kitap olmamış ben filmin çekiminde yeniden yazayım" dermişçesine çıkarmalar yapmayı bir kenara bırakın filme kendinden abuk sabuk eklemeler yapmıştı. Özellikle Dumbledor'un ölüm sahnesi. Tamamen bir fiyasko idi. Bir efsanenin ölümünü bu kadar basit anlatabilmek kolay olmasa gerek. Aslında son kitabın 2 film olarak çekileceğini duyduğumda herhalde yönetmen bu sefer bu tür abzürtlüklere kaçmadan rahat rahat filmi çeker demiştim ama gene olmamış maalesef. Öncelikle hadi ilk part neyse de 2. part daha uzun olamaz mıydı?? En azından 130 dakikadan daha uzun?? Gayet rahat olurdu ve kitabın hayranları da hiçbir şekilde sıkılmadan izlerdi ama yönetmen bunun yerine kitabı adeta başlıklar halinde çekmiş. Lord of The Rings serisinin de kitapları gayet Mükremin Abi'nin tabiriyle "Kalın Kitaplar"dı ama işte Peter Jackson farkı. Adam kitaptan nereleri çıkaracağını, nereleri vurgulaması gerektiğini gayet iyi bilirken Yates'de bu özellik maalesef yok. Peter Jackson'nın tam tersine özellikle Half-Blood Prince'de yaptığı gibi bu filmde de hikâyeyi nefes nefese bir hale sokmuş. 
Artık bir çocuk kitabı olmaktan tamamen kurtulmuş, bir yetişkine hitap edebilme özelliği taşıyan serinin en karanlık ve en kanlı kitabı. Aslında bu karanlık havayı iyi yansıtmış yönetmen. En azından ilk filmde. İkinci film ise açıkçası cıvık bir Hollywood filmi olmaktan öteye gidememiş. Özellikle Harry ve Voldemort'un son savaş sahnesi. Bu kadar kötü çekilemezdi ki kitabı okuyalı uzun zaman olmasına rağmen böyle olmadığını gayet net hatırlıyorum. Son kitapta Harry hortlukları yok etme yolculuğu esnasında Dumbeldore ile ilgili bazı gerçekleri öğrenmesi sonucu onunla, bu hayatta en çok sevdiği insanla arasına adeta kara kedi girmiştir. Artık Dumbledor'a olan inancını kaybetmiş ve kendi içinde psikolojik bir savaş vermeye başlamıştır.  Fakat bunları filmde görebiliyor muyuz?? Maalesef... Ki bence mutlaka eklenmeliydi filme bu durum. Filmi izlerken sigara molasında Twitterda da yazmıştım "Eğer Severus Snap'in efsane olduğu sahne de düzgün çekilmemiş ise filmin sonunu beklemeden kapatırım" diye neyse ki Snape'in aslında nasıl bir insan olduğunu iyi bir şekilde anlatmış yönetmen. En azından bunu başarabilmiş. (Gözlerin dolduğu sahneler) Yönetmenin filmde sevdiğim diğer yaptığı güzel bir şey ise "Ölüm Yadigarları"nın ne olduğunun hikayesinin anlatıldığı sahneyi animasyon şeklinde çekmiş olmasıydı. Filmin sonundaki 19 yıl sonrası sahnesi ise ciddiye alınmadan çekilmiş bir sahne idi. İşin kısa özeti ise; tabi ki kitaba birebir bağlı kalınarak film çekilemez ama sen son kitabı Part1 ve 2 diye bölüp bu kadar önemli sahneleri kesip biçip boş sahnelere ayırırsan yani para için film çekersen epik bir final olmanın kıyısına bile yaklaşamazsın. Kitabı okumayanlar için her iki film de güzel bir final olmasına rağmen kitabı okuyanlar için maalesef hayal kırıklığı olmaktan öteye gidememiş.


Not: Ralph Fiennes (Lord Voldemort) ve Alan Rickman (Professor Severus Snape) demek istiyorum:))



Harry Potter and The Deathly Hallows Part 1

Harry Potter and The Deathly Hallows Part 2




Püzant YÜCECAN





24 Mart 2012 Cumartesi

TURKISH AIRLINES EUROLEAGUE TOP 8 İkinci Maçlar Sonuçları



Panathinaikos - Maccabi Electra 92-94 OT
Barcelona Regal – Unics 66-63

Panathinaikos - Maccabi Electra 1-1
Barcelona Regal – Unics 2-0

Panathinaikos-Maccabi Electra Game 2


FC Barcelona Regal-Unics Kazan Game 2



CSKA Moscow - Gescrap BB 79-60
Montepaschi Siena – Olympiacos 81-80

CSKA Moscow - Gescrap BB  2-0
Montepaschi Siena – Olympiacos 1-1

CSKA Moscow-Gescrap Bilbao Game 2


Montepaschi Siena-Olympiacos Game 2




Püzant YÜCECAN





22 Mart 2012 Perşembe

TURKISH AIRLINES EUROLEAGUE TOP 8 İkinci Maçlar Programı (22-23 Mart 2012)



22 Mart Perşembe
Panathinaikos - Maccabi Electra 21:00 (NtvSpor Canlı)
Barcelona Regal - Unics 21:45

23 Mart Cuma 
CSKA Moscow - Gescrap BB 18:15 (NtvSpor Canlı)
Montepaschi Siena - Olympiacos 21:45 (NtvSpor Canlı)


Püzant YÜCECAN

TURKISH AIRLINES EUROLEAGUE TOP 8 İkinci Gün Sonuçları



CSKA Moscow - Gescrap BB 98-71
Montepaschi Siena - Olympiacos 75-82

CSKA Moscow-Gescrap Bizkaia Bilbao Game 1


Montepaschi Siena-Olympiacos Game1


Püzant YÜCECAN


21 Mart 2012 Çarşamba

TURKISH AIRLINES EUROLEAGUE TOP 8 İkinci Gün Programı (21 Mart 2012)

21 Mart Çarşamba
CSKA Moscow - Gescrap BB 18:15 (NtvSpor Canlı)
Montepaschi Siena - Olympiacos 21:45



Püzant YÜCECAN

TURKISH AIRLINES EUROLEAGUE TOP 8 İlk Gün Sonuçları



Barcelona Regal - Unics 78-66
Panathinaikos - Maccabi Electra 93-73

FC Barcelona Regal-Unics Game1

Panathinaikos-Maccabi Game1



Püzant YÜCECAN

20 Mart 2012 Salı

Fenerbahçe Maç Programı (19-25 Mart 2012)

HAYDİ SARI MELEKLER KALPLERİMİZ SİZİNLE...

21 Mart Çarşamba 16:00
Fenerbahçe - Homend Antakya Bld.86-68
Caferağa Spor Salonı
Türkiye Kadınlar Basketbol Ligi (Playoff Çeyrek Final)
FBTV Canlı

21 Mart Çarşamba 18:30
Halkbank - Fenerbahçe Grundig 3-0
Ankara Başkent Spor Salonı
Aroma Erkekler Voleybol Ligi 
FBTV / SporstTv Canlı

21 Mart Çarşamba 21:00
Fenerbahçe - Samsunspor 3-0
Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı
Ziraat Türkiye Kupası
Atv Canlı

23 Mart Cuma 20:00
Fenerbahçe Ülker - Aliağa Petkim 85-74
Fenerbahçe Ülker Sports Arena
Beko Basketbol Ligi
LigTv3 Canlı

24 Mart Cumartesi 15:00
Homend Antakya Bld. - Fenerbahçe 50-70
Antakya Spor Salonu
Türkiye Kadınlar Basketbol Ligi (Playoff Çeyrek Final)

24 Mart Cumartesi 17:30
Fenerbahçe Universal - Dinamo Kazan 3-1
Haydar Aliev Spor Salonu
CEV Bayanlar Şampiyonlar Ligi (Final Four)
TRT HD / TRT Spor Canlı 

24 Mart Cumartesi 19:00
Fenerbahçe - Bursaspor 1-0
Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı
Spor Toto Süper Lig
LigTv Canlı

25 Mart Pazar 16:00
Fenerbahçe Grundig - 4 Eylül Bld. 0-3
Burhan Felek Spor Salonu
Aroma Erkekler Voleybol Ligi 
FBTV Canlı

Sarı Meleklerimiz CEV Bayanlar Şampiyonlar Ligi Final Four ilk maçını kazandığı takdirde 25 Mart Pazar günü saat 17:00'da final maçına çıkacak. Allah korusun ilk maçımızı kaybettiğimiz takdirde ise gene 25 Mart Pazar günü saat 14:00'da 3.lük-4.lük maçına çıkacağız. Tüm maçlarımızı TRT HD'den canlı olarak izleyebilirsiniz. Başarılar SARI MELEKLER...Şampiyon olun ve gelin...


Cev Bayanlar Şampiyonlar Liginde mücadele eden Fenerbahçe Universal finalde rakibi Cannes'ı 3-0 yenerek Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olmuştur. Teşekkürler Sarı Melekler...


Ayrıca Bayan Basketbol takımımız Homend Antakya Bld.'yi 2-0 ile geçerek play off da yarı finale yükselmiştir. Yarı finaldeki rakibimiz Mersin Bşb. olmuştur.


PÜZANT YÜCECAN

TURKISH AIRLINES EUROLEAGUE TOP 8 İlk Gün Programı (20 Mart 2012)


20 Mart Salı
Barcelona Regal - Unics 20:00 (NtvSpor Canlı)
Panathinaikos - Maccabi Electra 22:00 (01:00 NtvSpor Bant)



Püzant YÜCECAN

13 Mart 2012 Salı

Bu Hafta Neler İzledim#3



Aslında Pazar günü yazmam gereken bu yazıyı biraz hastalık çok iş güçten dolayı ancak bugüne yazabiliyorum. Umarım keyif alırsınız. İyi seyirler şimdiden.

War Horse
"We'll be alright Joey. We're the lucky ones, you and me. Lucky since the day I met you..."

Bu haftaki ilk filmimiz uzun zamandır izlemek istediğim fakat bir türlü vakit bulamadığım War Horse. Beni bilen ne kadar manyak bir Spielberg hayranı olduğumu gayet iyi bilir. Kendilerinin zaten bu hafta iki filmini izledim ve ikisi de açıkçası çok ama çok hoşuma gitti. Yukarda da dediğim gibi bunlardan ilki War Horse. Filmimizin başrol oyuncusu isminden de anlaşılacağı üzere Joey adında bir at. Her ne kadar oyuncu kadrosunda ismi geçmemesine rağmen:)) Albert (Jeremy Irvine) isimli genç bir çiftçi tarafından yetiştirilip evcileştirildikten sonra Albert'in tüm itirazlarına rağmen Birinci Dünya Savaşı'nda İngiliz Ordusu'na satılan Joey'nin maceralarını anlatıyor bize bu sefer Spielberg. Genelde çektiği savaş filmlerinde savaşın kan ve şiddet yönünü işleyen Spielberg bu sefer bize bunun tam aksini gösteriyor. Açıkçası Spielberg'ün çektiği Saving Private Ryan veya Schindler's List tarzı bir savaş filmi beklentisi içine girerseniz çok büyük bir hayal kırkırlığı yaşarsınız. Bir savaş filmi olmasına rağmen savaşın o kanlı yanını pek ekranlara taşımamış bu sefer Spielberg. Arka planda savaşın olduğu bir dostluk filmi diyebiliriz War Horse için. Joey'nin savaş sırasında geçen bu macerasında birçok ayrı hikâyeye tanıklık ediyoruz. Dönemi çok değişik açılardan anlatan, içinde ayrı ayrı hikâyelerin olduğu tek bir film. Film sizi özellikle son sahnelerinde öyle bir içine alıyor ki Albert'in Joey'e karşı olan sevgisini size de geçiyor adeta. Hele sonlara doğru öyle bir sahnesi var ki kendi kendinize "Hadi Alber hadi" diyorsunuz. En azından ben dedim ne yalan söyliyim:)) Filmin sonu ise yüzünüzde hafif bir tebessüm ve gözyaşı. Ayrıca filmin gerek kamera açıları olsun gerekse ses ve görüntü efektleri çok çok iyiydi. Müzikleri ise ayrı bir etkileyici. İzlemeniz şiddetle tavsiye edebileceğim bir film olmuş. Teşekkürler Spielberg. 





The Descendants 
"Goodbye, Elizabeth. Goodbye, my love, my friend, my pain, my joy. Goodbye. Goodbye. Goodbye..."

Bu hafta izlediğim diğer bir film ise genelde her filmini severek izlediğim bir aktör olan George Clooney'nin başrolünde olduğu The Descendants. Yanlış hatırlıyor veya izlememiş olabilirim ama uzun süre sonra kendisini böyle bir drama ağırlıklı filmde görmek gayet hoş oldu. En son bu tarz izlediğim filmi Up In The Air idi yanlış hatırlamıyorsam. Eşinin geçirdiği ağır bot kazasının ardından iki kızı ile baş başa kalan Matt King'in (George Clooney) kızları ile olan ilişkisini düzeltmeye çalışırken bir yandan da ölüm döşeğinde olan eşine veda eden bir kocanın hikâyesi. Konu çok ağır bir drama gibi gözükse de yeri geldiğinde kullanılan komedi unsuru ve yönetmenin aşırı duygusallıktan kaçınarak olayları daha gerçekçi şekilde izleyiciye anlatması gayet hoş olmuş. İnsanların zorlu hayat mücadelesi içinde neleri kaçırdıklarını daha sonradan bunları düzeltme fırsatları olup olamayacağını bize anlatmaya çalışıyor The Descendants. Filmin Hawaii'de geçmesinden dolayı yer yer "Ulan buralarda yaşamak vardı" diyebilirsiniz. Büyük şehirlerin stresli ortamlarından en azından bir süreliğine de olsa sizi uzaklaştırıp çok uzaklara götürebiliyor film. Ayrıca bölgeye özgü müziklerinde film içinde kullanılması cabası. Dediğim gibi kederli bir film ama öyle salya sümük izlettirmiyor size yönetmen filmi. Filmdeki en önemli komedi unsuru olan Sid (Nick Krause) karakterine başlarda sinir oluyorsunuz haliyle ama ilerleye sahnelerde "aferin evlat" da dediğiniz oluyor. Aile bağlarının ne kadar önemli olduğunu bize çok da abartmadan anlatan güzel bir film. 




 The Departed
"I don't want to be a product of my environment. I want my environment to be a product of me..."

Üçüncü filmimiz ise Spielberg'den sonra en sevdiğim mi yoksa ikisi de benim için aynı kefede mi anlamadığım diğer bir hayran olduğum yönetmen Martin Scorsese imzalı 2006 yapımı The Departed. Zamanında izlemediğim (ki neden izlemediğimi hala anlamış değilim) The Departed klasik bir mafya - polis hikâyesini çok farklı bir açıdan anlatan sağlam bir film. Oyuncu performansları için pek fazla söze gerek yok zaten. Gerek senelerin yıllanmış şarabı Jack Nicholson olsun gerekse yeni kuşağın jönlerinden DiCaprio ve Matt Damon olsun muazzam bir oyunculuk performansı sergilemişler filmde. Özellikle Matt Damon'ın Colin Sullivan karakterini öylesine iyi canlandırmış ki filmi izlerken karakterden nefret edip iğreneceksiniz büyük bir olasılıkla. Aynı şekilde DiCaprio da Billy karakterini çok iyi bir şekilde canlandırmış. Billy'nin film içindeki yalnızlığını, iki arada bir derede kalmasını ve psikolojik savaşını gayet net bir şekilde izleyiciye aktarıyor. Jack Nicholson için ise bir şey demek ne haddimize:) Filmin sonu ise benim için tam bir dumur etkisi yaratırken bazıları için ise çok havada kalmış bir son olarak da nitelendirilebilir ama genel olarak çok ama çok sağlam bir film. Akademinin senelerce "En İyi Yönetmen" dalında görmezden geldiği Martin Scorsese'ye bu filmle verdiği ödül ile yaptıkları ayıbı bir nebze de olsa kapamış oldular. Şiddetle izlenmesi tavsiye edilen arşivinize koyacağınız bir başyapıt diyebilirim. 




The Adventures of Tintin
"I Curse You! I Curse Your Name! We Will Meet Again! In Another Time, In Another Life!"


Gelelim bu haftaki son filmimize. Gene bir Spielberg filmi ama bu sefer Spielberg'ün yanında yapımcı olarak Peter Jackson ve yazar kadrosunda ise bir başka hayran olduğum isim Steven Moffat'ın olduğu animasyon bir yapım olan The Adventures of Tintin var. Çocukluğumuzun hem çizgi romanlarından takip ettiğimiz hem de çizgi filmlerini izlediğimiz Tin Tin bu sefer Spielberg'ün elinde beyazperde de karşımıza çıkıyor. Hemen şunu söyleyebilirim ki filmi hiçbir şekilde bir animasyon olarak izlemiyorsunuz. Film başından sonuna kadar size animasyon havasını hissettirmiyor. Normal bir film gibi izliyorsunuz. Çocuklardan daha çok yetişkinlere yönelik çekilmiş bir animasyon diyebilirim. Açıkçası ufak yaşta bir çocuğun kafasını biraz da olsa karıştırabilir. Filmde macera ve aksiyonun dozu gayet iyi ayarlanmış. Seyir zevki oldukça yüksek sahnelerin olduğu filmde özellikle Fas'taki motosikletli kovalamaca sahnesi ise müthiş. Yukarda da dediğim gibi film daha çok yetişkinlere ve gençlere yönelik. Seyir zevkinizi filmin son sahnesine kadar koruyorsunuz ve finalde de devamının çekileceğini anlıyorsunuz. Şunu da söyleyebilirim ki filmde çizgi romana çok iyi bir şekilde sadık kalınmış. Gerek kostümler olsun gerekse dekorlar çok ince bir şekilde detayına inilerek işlenmiş filmde. 




 Püzant YÜCECAN
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...