27 Temmuz 2013 Cumartesi

Ersun Yanal, Ben ve Oscar Cardozo Transferi...


Bugün öğlen saatlerinde yanımda duran arkadaşımın bana doğru seslenmesi üzerine ona doğru döndüm ve bir baktım ki karşımda Ersun Hoca. Aslında ilk anda idrak edemesem de sonra birden beynime oksijen gitti ve hemen hocamın yanına gittim. Hocamız Salzburg'a gidiyordu. Önce bir hayırlı olsun nasılsınız iyiyiz, siz nasılsınız muhabbetinin ardından kendisine tabi ki uzun zamandır herkesin merak ettiği Oscar Cardoz'u sordum. Ersun Hoca transferin bittiğini söyleyince "Ne yani bitti mi anlaştık mı?" diye sordum. Kendisi de kafası ile bunu onayladı ama transferin bekletildiğini söyledi. Nedeni ise anladığım kadarı ile hoca aslında başka bir forveti istiyor takımda. Kendisine neden bekletildiğini sorduğumda "Başka bir forvet var görüştüğümüz Oscar'dan daha iyi/yetenekli (tam hatırlayamıyorum) forvet" dedi. Bunun üzerine ben de kim olduğunu sorunca normal olarak cevap vermedi. Peki hocam bu peşinde olduğumuz forvet siyahi mi diye sorduğumda ise gülümsedi. Emenike mi diyen sorduğumda ise tekrardan gülümsedi. Tabi ki bunların hiçbiri bu siyahi futbolcunun Emenike olduğu anlamına gelmez. Ayrıca kendisine stoper transferi yapacak mıyız diye sorduğumda ise "Yapmayacağız" cevabını aldım. Ben de utanmadan gülümseyerek "Yobo ile mi idare edeceksiniz hocam" dedim. Kendisi de bana gülümseyerek karşılık verdi. Ardından kendisini başarı temennilerimiz ile uğurladık. 



Püzant YÜCECAN

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Bir Kahramanlık Hikayesi: Rene Vietto (Roi Rene)


Yıl 1934... Avrupa siyasetinin en aktif olduğu dönemler. Nazi lideri Adolf Hitler Almanya'da, İtalyan faşist lider Mussolini ise İtalya'da gittikçe daha çok güçleniyorlardı. Fransa'da ise hükümet "Stavisky Affair" adı ile anılan ekonomik ve siyasal bir skandal ile sallanıyordu. Politik durumlardan dolayı iç karartıcı bir halde olmasına rağmen Fransa'da Tur için tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. Böylece Tour de France insanların siyasi sorunlardan uzaklaşması ve onlara gerekli olan morali veren en büyük etken olmuştu.

Fransa güçlü bir takım kurmuştu. Takımın liderleri olarak önceki senelerde Turda şampiyon olan isimler Georges Speicher ve Antonin Magne seçilmişti. Seçici kurul tarafından 20 yaşındaki çaylak Rene Vietto'nun güçlü Fransız takımına seçilmesi ise ortaya küçük bir tartışma çıkarmıştı. Sebebi ise Vietto'nun daha önceleri sadece küçük bölgesel yarışlar kazanmış olması ve Tour de France için yeterince deneyimli olmamasıydı. Vietto'nun ilk etabı 11 dakika geride tamamlaması ile de eleştiriler doruk noktasına çıktı. Bu noktadan sonra ise "Roi Rene" (Kral Rene) efsanesi başladı.

İlk etap bir sene öncesinin şampiyonu Georges Speicher tarafından kazanılmış ve şampiyon kaldığı yerden tekrardan sarı mayoyu giymişti. Turun ikinci etabında ise Antonin Magne iyi bir performans gösterip kendine yetecek olan zamanı da elde edince takım arkadaşı Georges Speicher'dan sarı mayoyu devir aldı. Bundan sonraki etaplarda da Fransız takımı başarılı sonuçlar alarak hem turu hem de sarı mayoyu kontrol ediyorlardı. Fakat Paris'e giden yol o kadar kolay olmayacaktı.

Genç tırmanışçı Vietto'nun ise ilk etabı 44. sırada bitirmesi ile O'nun hakkında olan tartışmalar gene alevlenmişti. Fakat Vietto'nun asıl iyi olduğu yer Alpler idi. Digne'de 9. etabı kazanmış üstüne üstlük Col d'Allos ve Col de Vars tırmanışlarını da kazanmıştı.  Böylece Vietto kötü bir başlangıç yaptığı turda genel sıralamada üçüncü sıraya kadar yükselmişti. Bu arada tur Vietto'nun doğduğu yer olan Cannes'a gelmişti. Evine giden yolda yani Nice ile Cannes arasındaki 11. etabı da kazanmıştı Vietto. Genç Vietto'nun bu çıkışının farkına varan Fransızlar onu takip etmeye ve desteklemeye başlamışlardı.

Turun bundan sonraki yarışı ise Pirene Dağları etabı (15. etap) idi. Vietto ve Magne ana grubu Col du Puymorens zirvesine kadar iyi kontrol etmişti. Vietto tırmanış içinde birinci idi. Takım kaptanı Magne ise İtalyan bisikletçi Giuseppe Martano ile Vietto'nun arkasından geliyordu. Zirveden aşağı inilirken Magne bir çukura çarpar ve ön lastiği patlar. İşte tam da bu noktada efsanenin ilk adımları atılır. Yarışın başında herkesin eleştirdiği daha sonra ise desteklemeye başladığı genç 20 yaşındaki Vietto gelir ve takım ruhuna aşırı bağlı olup inandığı için kendi lastiğini takım kaptanı Magne'ye verir. Çaresiz Vietto takım desteği için bekler iken artık etabı birinci bitirme şansını tamamen yitirmiştir. Magne ise lastiğini değiştirdikten sonra hızlı bir şekilde öndeki gruba katılır. Takım desteği geldikten sonra Vietto yarışa kaldığı yerden devam eder. Ax-les-Thermes bitişine ulaştığında ise genel sıralamada 5 dakika kaybetmiştir fakat takım liderinin sarı mayosunu korumayı başarmamıştır. O bisikletinin ön lastiği olmadan beklerken bir fotoğrafçı onu ağlarken görüntülemiştir. Ertesi gün gazeteler bu fotoğrafı yayınlayıp başlıklarını çoktan atmıştı. "Roi Rene" (Kral Rene)


Yayınlanan haberin ardından Vietto'nun Fransız halkı arasında popülaritesi daha da çok artmıştı ve efsane daha da büyümeye kararlı idi. Turun 16. etabı olan Ax-les-Thermes - Lunchon arasındaki tırmanış etabında gene şansızlık Magne'nin peşini bırakmadı. (Artık bu Magne'nin mi yoksa Vietto'nun mu siz karar verin) Vietto günün ilk tırmanışı olan Col de Port'u birinci tamamlamış ve Porte d'Aspet tırmanışını da kazanmak üzereydi. Bu arada Magne, Porte d'Aspet'e gelirken gene ikinci sırada bulunan Martano'yu takip etmektedir ve bu sefer de takip sırasında Magne bir taşa çarpar ve arka lastiğini patlatır. Vietto ise önde olduğu için Magne'nin ona kısa sürede katılacağını düşünmektedir. Fakat Magne yerine yanında takım destek aracını görür. Tabi bu kulaklıklı telsizlerin keşfedilmesinden yarım yüzyıl önceydi:) Takım aracı Vietto'nun yanına geldiğinde Magne'nin bir kaza geçirdiğini ve çevresinde hiçbir takım arkadaşı olmadığını söyler. Vietto bu sefer de kendini feda ederek dağı tekrar gerisin geriye tırmanmaya başlar. Magne'nin yanına geldiğinde ise ona bisikletini verir. Magne yola devam edip takım arkadaşı Lapébie'a yanına gelir ki gelen emir ile Magne'yi beklenmesi söylenmiştir. İkisi birlikte önde olan Martano'yu yakalarlar. Bu sırada Vietto ise yeni bisikletini beklemektedir. Etap birincisi olacak olan Adriano Vignoli (ITA) çoktan aradaki farkı açmıştır fakat Magne ve Lapébie, Giuseppe Martano'yu (ITA) yakalarlar. Magne etabı üçüncü olarak bitirirken Lapébie ise ikinci olarak bitirmiştir. Genç Vietto ise yarışı Vignoli'nin sekiz, takım arkadaşları Magne ve Lapébie'dan ise dört dakika sonra tamamlayabilmiştir. Etap sonunda Vietto'nun yaptığı bu fedakârlık sonucunda takım lideri Magne genel sıralamadaki birinciliğini Martano'nun 2 dakika 57 saniye önünde korumayı başarır.

Daha turun başında herkesi yetersiz gördüğü, eleştirilerin odak noktası olan Genç Vietto 1934 yılında düzenlenen turda Beyaz Mayoyu kazanarak dağların kralı olmuştur. Dağların Kralı olmasının yanı sıra takımı için yaptığı fedakârlıklar ile Fransız halkının ve bisiklet severlerin gönlünde ayrı bir yere sahip olmuştur.

O seneki turu Antonin Magne en yakın rakibi Giuseppe Martano'nun (ITA) 27 dakika 31 saniye önünde tamamlayarak şampiyon olur. Fakat o gün bugündür bisiklet severlerin sorduğu bir soru vardır "Ya bu iki etabı Vietto kazanmış olsa idi??":))

Üstadın önünde saygıyla eğiliyoruz...


1934 Tour de France Complete Final General Classification
1
France
147h 13' 58"
2
Italy
+27' 31"
3
France
+52' 15"
4
Individual
+57' 40"
5
France
+59' 02"
6
Individual
+1h 12' 02"
7
Germany
+1h 12' 51"
8
Individual
+1h 20' 56"
9
Switzerland/Spain
+1h 29' 02"
10
Switzerland/Spain
+1h 40' 39"

Best Climber Category
1
France
111
2
Switzerland/Spain
93 or 95
3
Italy
78



Not: Hikaye ve genel bilgiler www.cyclingrevealed.com adresinden alınmıştır. Bazı yerler bire bir çeviridir.


Püzant YÜCECAN


14 Temmuz 2013 Pazar

Geçmiş Zaman Olur Ki (Futbol)


80'lerin sonu, 90'ların başı genç Olaf Thon'un Almanya'nın Schalke takımında yıldızı parlamaya başlar. Bir iki sene içerisinde öldürücü paslar ve frikik golleri ile tüm dikkatleri üzerine çekmiştir. Tabi Alman futbol devi Bayern Münih boş durmaz ve hatırı sayılır bir tutar ile Olaf Bayen Münih'e transfer olur.

Olaf, Bayern ile ilk antrenmanına çıkar. Bugünün başkanı o dönemin takım menajeri Uli Hoeness her zamanki gibi idmanı izlemeye gelir. İdmanı izlemeye gelen Hoeness'in otoparkta daha önce görmediği kıpkırmızı bir Porsche gözüne çarpar. Sorup soruşturur ve Porsche'nin yirmili yaşlarının başında olan yeni transfer Olaf Thon'a ait olduğunu öğrenir.

Hemen daha önce yapmadığı bir şey yapar ve idman esnasında sahaya girer. Dönemin Bayern Münih teknik direktörü diğer bir futbol efsanesi Udo Lattek'in kulağına bir şeyler söyler. Bunun üzerine Lattek, Thon'u yanına çağırır ve Hoeness'in kendisi ile bir tura çıkmak istediğini söyler.

Önce afallayan ama itiraz etmeyen Olaf duşunu alır ve Hoeness ile beraber Porsche'ye binerler ama direksiyona Hoeness geçer. Hoeness Porsche'yi hangi bayiden aldığını sorar ve ardından havadan sudan bahsetmeye başlar. Hoeness ile sohbet etmeye başlayan Olaf birden kendini Porsche'sini aldığı bayide bulur. Bayii sahibi ise Hoeness'in bir dostudur. Kısa bir sohbetten sonra arabayı iade eder ve Thon'u alıp bir taksiye binerler. Hoeness şoföre en yakın Opel bayisine çekmesini söyler. Tüm bu yaşadıkları karşısında Thon kilitlenip kalır.

Sonunda Opel bayisine varırlar. Sıcak bir karşılamanın ardından Hoeness bir Corsa beğenir ve Thon'a hediye ettikten sonra şunu söyler;

"Bayern Münih'e transfer olman seni iyi bir futbolcu yapmaz. Senin iyi bir futbolcu olduğuna taraftar karar verir ve gene aynı taraftar senin Porsche'ye binip binemeyeceğin hakkında da karar verir. Burada Porsche bayiden değil, taraftardan alınır. O güne kadar da Corsa'ya binersin!!!"

Böylece Thon kısa zaman içerisinde Alman ve dünya futbol efsaneleri arasında yerini almış ve en mütevazi oyunculardan biri olarak anılmıştır. 



Not: Bu anıyı benle paylaşan sevgili Ozan Barış NAÇ'a teşekkürler...




Püzant YÜCECAN





10 Temmuz 2013 Çarşamba

10 Temmuz, Unutmadık! Unutmayacağız!!!

#önceyaylayasonracaddeye from evren topaloglu on YouTube

10 Temmuz 2011
FENERBAHÇE taraftarına karşı emniyet müdürü tarafından polislere
"Gerekirse mermi kullanabilirsiniz!"
denildi!


10 Temmuz, Unutmadık! Unutmayacağız!




Püzant YÜCECAN

5 Temmuz 2013 Cuma

Fenerbahçe Ülker THY Euroleague Normal Sezon Maç Programı...


THY Euroleague 2013-2014 sezonu kuraları dün İspanya'nın Barcelona şehrinde çekildi. Temsilcilerimizden Fenerbahçe Ülker FC Barcelona, CSKA Moskow, Budivelnik Kiev, Partizan mt:s Belgrade ve JSF Nanterre ile A Grubunda TOP 16’ya çıkma mücadelesi verecek.

Fenerbahçe Ülker'in bulunduğu A grubundaki maçları ise şöyle;


1. Hafta (17/18 Ekim)
Budivelnik Kiev - Fenerbahçe Ülker

2. Hafta (24/25 Ekim)
Fenerbahçe Ülker - FC Barcelona

3. Hafta (31 Ekim/1 Kasım)
Fenerbahçe Ülker - CSKA Moskow

4. Hafta  (7/8 Kasım)
Partizan mt:s Belgrade - Fenerbahçe Ülker

5. Hafta (14/15 Kasım)
Fenerbahçe Ülker - JSF Nanterre

6. Hafta  (21/22 Kasım)
Fenerbahçe Ülker - Budivelnik Kiev

7. Hafta (28/29 Kasım)
FC Barcelona-Fenerbahçe Ülker

8. Hafta (5/6 Aralık)
CSKA Moskow - Fenerbahçe Ülker

9. Hafta (12/13 Aralık)
Fenerbahçe Ülker - Partizan mt:s Belgrade

10. Hafta (19/20 Aralık)
JSF Nanterre - Fenerbahçe Ülker







Püzant YÜCECAN

4 Temmuz 2013 Perşembe

His Name Is Obradovıc


Zeljko Obradovic Fenerbahçe ile anlaştı ve biz de yazmadan duramıyoruz. Her gün yeni bir yazı parolası ile yola...Yok yok o kadar abartmayacağız da ne yapacaksın işte insan yerinde duramıyor:)) Dünkü "My Name Is Obradovic" yazımızda koçun kazanılan bir maç sonrası yaptığı basın toplantısından bir kaç anektot vermiştik. Merak edenlere o meşhur basın toplantısı ve Türkçe çevirisi...

2008-2009 Euroleague normal sezon son maçı. Panathinaikos evinde Prokom'u 77-53 yenerek, Barcelona, Montepaschi Siena, Zalgiris Kaunas ve Sluc Nancy'nin bulunduğu B grubunu üçüncü bitirip Top 16'ya adını yazdırır. Top 16'ya yükselmesine yükselir de bu arada koç da iyice delirmiş, zıvanadan çıkmıştır.

--------------------------------

"Bugün Prokom´dan 50 sayı yemek şaka gibi. Şaka gibi olmalı eğer gerçek basketbolumuzu oynasaydık.
(oyunculara) 22 sayı fark bir onların bizim hedeflerimizi düşünmediklerini gösteriyor. 
Dünkü basın toplantısında da dediğim gibi önce kendine saygı duymalısın. Onlar kendilerine saygı duymuyorlar. İnsanların aklında PAO iyi bir takım‚ iyi bir ekip ve F4 yapabilecek durumda. Hangi PAO? Bu PAO mu yapacak? Bu bir şaka.
Böyle oynarsak bizim yerimize herkes gider ve bunun hemen değişeceğini düşünüyorsanız‚ yani 2 gün sonra "hadi oynayalım" diyebileceğimize inanıyorsanız ben böyle aptal şeylere inanmam.
Nasıl oynayacaksın?
Tekrar söylüyorum bu sefer işimiz çok zor‚ ama hayatımda boyunca her zaman denedim‚ bunu da deneyeceğim.
Belki daha fazla...
Bu benim karakterim ve inancıma göre benimle aynı karaktere sahip olan bazı oyunculara sahibim. Altını çiziyorum bazı oyunculara.
Dürüst ve gerçekçi olmak gerekirse‚ düşünceme göre bazıları‚ bazı maçlarda oynadığı oyunlarla PAO formasını giymeyi hak etmiyor.
Benim adım Obradovic ve ekibimle beraber doğru yolu bulmak için her şeyi yapacağım.
Bütün kalbimle söylüyorum. Bu sefer çok zor olacak ama savaşacağım. "Askerler" bulacağım sahada ölmek için birlikte sahaya çıkan ve savaşan.


Bu takımın sorunu ilk 5 ile değil‚ takımın tamamı problem. 12 oyuncunun problemi bu.
Ben bir mola aldığımda‚ nasıl savunma ve hücum etmemiz gerektiğini anlatıyorum. Fakat bazıları 10 saniye sonra bunu unutuyorlar ve kendi kafalarına göre savunma ve hücum yapıyorlar. Bu ne demektir? Bir daha oynayamayacaklar. Başka bir seçenek yok.
Ben eğer bir şeyler söylüyorsam ve 10 saniye sonra bunu unutuyorlarsa‚ bu onların kafalarının sahada olmadığını gösteriyor. Kafaları başka yerde. Benim için çok basit. Oynamak ile ilgilenen isimler bulmaya çalışacağım. Gözlerine bakacağım‚ izleyeceğim. İsimleri önemsemiyorum. İyi bir oyuncu olabilirsiniz‚ her şeyi kazanmış olabilirsiniz Ama bu sadece geçmiştir. Bunu kimse hatırlamaz. Önemli olan sadece gelecektir. Özel oyuncularsa özel şeyler sunmalılar. Prokom´u aşağılamıyorum. Bundan 7 gün önce de kolay maç olan Siena’ya kaybettik. Neden kaybettik? Bu aptallığı kim yaptı? Konsantre olamayan bazı oyuncular‚ kazanmayı yeteri kadar istemeyen bazı oyuncular. Bunu görmek istemiyorum.
Çok basit olacak. Rotasyon yapalım. Çünkü onlara verdiğim şans ve olasılık resmen bir delilik.
Pao´da ilk 5 başlıyorsunuz‚ Pao’da oynuyorsunuz. Nasıl bu kadar aptal olabilirsiniz. Hayal edebiliyor musunuz?
Bunun reaksiyonu olarak ilk 6 dakika sonunda 5 oyuncuyu değiştirdim.
Her gün her antrenmanda bunları anlatıyorum. Uyanıyorlar‚ sahaya çıkıyorlar ve hepsiyle tek tek konuşuyorum.
Bana "evet koç haklısın" diyorlar. (burayı üstüne basa basa söylüyor)
Yani?
Sen oyuncusun ve basketbol oynamaya çalışmalısın‚ konsantre olmaya çalışmalısın‚ Pao´nun milyonlarca taraftarı olduğunu ve bu maçı herkesin izlediğini anlamaya çalışmalısın. Kendini düşünmemelisin.
1000 defa antrenmanlarda aynı şeyi söylüyorum her defasında aldığım cevap "evet koç haklısın". Haklıyım‚ çünkü biliyorum. Burada bir sorun yok.
Dikkat edeceğim nokta bir daha aynısı olursa bundan sonra 1 saniye dahi sahada olmayacaklar."

--------------------------------

Bu zehir zemberek basın açıklamasının ardından ise Panathinaikos aralarında Partizan, Unijaca ve Lottomatica Roma'nın bulunduğu G Grubunu 5 galibiyet ve 1 mağlubiyet ile bitirip Top 8'e adını yazdırır. Top 8'de eşleştiği Montepaschi Siena'yı ise 3-1 ile geçip adını Final Four'a yazdırır. Final Four ilk maçında önce ezeli rakibi Olympiacos'u 84-82 final maçında da Ettore Messina'nın başında bulunduğu CSKA Moskova'yı 73-71 yenerek Berlin'de mutlu sona ulaşır. İşin özeti Prokom maçından sonra takım oynadığı 12 maçta 10 galibiyet ve 2 mağlubiyet ile kupayı kaldırmıştır.



Not: Türkçe çeviri ekşi sözlükten "ffmvain" adlı kullanıcıya aittir. Kendisine ulaşamadığım için özür dilerim...



Püzant YÜCECAN

THY Euroleague 2013-14 Normal Sezon Grupları


THY Euroleague 2013-14 sezon kuraları bugün İspanya'nın Barcelona şehrinde çekildi. Temsilcilerimizden Fenerbahçe Ülker A Grubu, Anadolu Efes B Grubu ve Galatasaray Liv Hospital ise C Grubu'nda mücadele edecekler. Bir diğer temsilcimiz Banvit ise ön eleme turunda Cez Basket ile eşleşti. 

Banvit, gruplara çıkacak son takım olabilmek için mücadele verecek. Sekiz takımın ikişerli olarak 4 torbada yer aldığı eleme turu kurasında, birinci torba takımları, dördüncü torbada yer alan ekiplerle, ikinci torba takımları ise üçüncü torbada yer alan ekiplerle eşleşti. Tek maç eleme usulüne göre oynanacak karşılaşmaların ardından, gruplara yükselecek son ekip belirlenecek.
  
Gruplarında ilk dört sırayı alan takımlar TOP 16'ya yükselmeye hak kazanacak. Bu sezon da geçen sezonki gibi Top 16'ya yükselen 16 takım E ve F grupları olmak üzere iki ayrı gruba ayrılacak. Eşleşmeler ise şu şekilde olacak.

E Grubu: A1, C1, B2, D2, A3, C3, B4, D4
F Grubu:B1, D1, A2, C2, B3, D3, A4, C4

Oynanacak 14 maçın ardından ise grubunda ilk 4 sırayı alan takımlar çeyrek finale yani TOP 8'e yükselmiş olacak. Çapraz eşleşme ile de TOP 8 belirlenmiş olacak.

Geçtiğimiz sezon Londra'da düzenlenen Final Four organizasyonuna bu sezon 15-18 Mayıs tarihleri arasında İtalya'nın Milano şehri ev sahipliği yapacak.

2013-14 THY Euroleague Eleme Grubu

2013-14 THY Euroleague Normal Sezon Gruplar



Püzant YÜCECAN

3 Temmuz 2013 Çarşamba

My Name Is Obradovic...


Uzun süredir basketbol özellikle Fenerbahçe Ülker yazmayı bırakın en son hangi maçını izlediğimi bile unuttum. Benim gibi böyle çok da basketbol sever olduğunu biliyorum. Geçen sezon koç Simone Pianigiani'nin gelişi ile basketbol takımımızın geleceğine umutla bakarken bir türlü o kimya oturmadı (veya başka konular) ve sonuç olarak koç ile yollarımızı ayırmak zorunda kaldık.

Beni bilen bilir her zaman benim için basketbol > futbol ama son zamanlarda yukarıda da yazdığım gibi ne basketbol izliyordum ne de yazıyordum ta ki iki gün önceye kadar. İki günden beri ise yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyorum bile:)) Sebebini de hepimiz biliyoruz zaten: Zeljko Obradovic...

Rüyamda görsem bile uyandığımda "yok lan yanlış hatırlıyorum" diyebileceğim, haber ilk çıktığı ana bile temkinli yaklaştığım, pek de kolay olmayan bir transfere imza attı Fenerbahçe Ülker. Hemen burada bir parantez açalım ve nasıl ki yanlış olduğunu düşündüğümüz hareketler gördüğümüz zaman eleştirdiğimiz yöneticilerimize bu sefer de teşekkür etmez isek ayıp etmiş oluruz. Bu transferde emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler der kapa parantez yaparız.

Şimdi burada oturup da koçun kariyerini yazmak ne yapmış ne etmiş demek sadece "gel ağzıma kürekle vur" demekle aynı şey olur gibime geliyor. Transferi twitterdan duyduğum ilk gün bir hoş geldin yazısı yazmıştık biraz da eğlenceli olsun diye. Koçun zamanında ne yaptığını ne ettiğini öğrenmek isterseniz buraya bakabilirsiniz.

Açıkçası gerek arkadaş sohbetlerinde olsun gerekse twitterdaki sohbetlerde olsun benim naçizane düşüncem koçun Fenerbahçe ile anlaşacağını pek de düşünmüyordum. Neden derseniz konu asla koçun istediği para yani genel olarak maddi konular açısından Fenerbahçe ve koçun anlaşması konusunda bir pürüz çıkacağını düşünmüyordum. Her hâlükârda bir orta noktada anlaşılırdı. Gel gör ki Obradovic tarzında sporda aşmış ve belli bir noktaya gelmiş insanlar belli bir süre sonra çalışma ortamlarına, verilecek yetkilere ve onları heyecanlandıracak takım ve taraftarlara paradan daha çok önem verirler. Dile kolay 13 sene Panathinaikos başında geçen bir kariyer ve bu kariyer esnasında 5 Euroleague şampiyonluğu, 11 Yunanistan ligi şampiyonluğu ve 7 Yunanistan Kupası şampiyonluğu bulunan bir koçu para ile ikna etmek kolay bir şey değil zaten. Arada bir dipnot düşüp koçun Panathinaikos ile kazandığı 5 Eurleague şampiyonluğu dışında da 1992 yılında bu kupayı ilk defa Partizan ile kazanırken, 2 sene sonra 1994 yılında Joventut ile ertesi sene de 1995 yılında Real Madrid ile bu kupayı kazanmıştır ve evindeki 8 kupa ile de bu alanda lider konumundadır. Dipnot2: Kendisine bu alanda en yakın isimler ise 4'er kupa ile 4 koç peşinden gelmekte. (Pedro Ferrandiz, Alexander Gomelsky, Bozidar Maljkovi ve Ettore Messina)

Az önce Fenerbahçe Ülker Sports Arena'da yapılan basın toplantısında koç "Evet Püzant haklısın" dercesine beni doğruladı bu konuda.


"Yeni bir mücadele arıyordum ve insanlar sürekli Fenerbahçe hakkında konuşuyorlardı ve gerçekten ben bu mücadeleyi yaşamak istedim..."

Yukarıda bahsettiğim şeye en iyi örnek de zaten geçen seneki koç ile Efes'in görüşmesidir. Eğer bu adam sadece paraya bakıyor olsa idi inanın bu ülkede Efes'in basketbolda vereceği paraları bizim arkamızda her ne kadar Ülker olsa da kimse veremez. Basketbolun içinde olan takip ettiğim ve sohbet ettiğim insanlardan anladığım kadar ile öncelikle bu transferin gerçekleşmesindeki en önemli sebeplerden biri koçun uzun seneler yardımcılığını yapmış olan Dimitris İtoudis'in Banvit ile anlaşması oldu. En azından para konusunda biraz da olsa kulübün elini rahatlattı. Para konusunda anlaşıldıktan sonra da kulüp büyük bir olasılıkla koça tam yetki vermiş olacak ki iki tarafta el sıkışarak bu transfer gerçekleşmiş oldu. Bu arada senelerece beraber çalışmış bu iki basketbol adamını bu sene TBL'de rakip olarak izlemek de ayrı bir güzel olacak. 

Evet, artık efsane koç Fenerbahçe Ülker'in başında. Açıkçası O'nu PAO dışında taraftarı olduğum kulübün bile başında da olsa görmek bir acayip geliyor bana:)) Ama hala inanmakta biraz da olsa zorluk çekiyorum "Obradovic" bu cidden boru değil. Bırakın basketbol seyircisini basketbol ile ilgisi alakası olmayan adamı bile heyecanlandırır yoldan çıkarır.

Peki, şimdi ne yapmak lazım? Lütfen kızmayın ama gene sabır diyeceğiz. Biraz sabretmekte biraz kendimizi frenlemekten fayda var gibime geliyor. Ki zaten koç da bunu destekler bir röportaj verdi FB TV’ye. Koç, "İlk günden itibaren sistemimizi oturtmamız gerekiyor. Basketbol zor ve karışık bir oyun. Savunma basketbolun en önemli faktörlerinden birisi, ancak sayıda bir o kadar önemli. Her maçta yüzde yüz performansla değil, yüzde yüz yirmi performansla oynamamız gerekiyor" diye konuştu. Bundan şunu da çıkarabiliriz aslında. "Benim oyuncum maç seçemez, her maç en üst seviyede oynamaları lazım." Allah oyunculara kolaylık versin. Özellikle maç seçen, yeteneklerini bilmemize rağmen canı istediğinde oynayan, canı istemediğinde parkede kaybolan oyuncularımıza. Artık aktif dinlenme dönemi geçti beyler ya sahada varını yoğunu ortaya korsun ve o formayı hak edersin ya da yoksun.

Hatta bunu gayet net bir şekilde de örnekleyebiliriz. 2008-2009 Euroleague normal sezon son maçı. Panathinaikos evinde Prokom'u 75-53 yenmesinin ardından koç basın toplantısında adeta çıldırmış gibi. O basın toplantısından bazı anekdotlar alıp koçun Fenerbahçe'de neler yapacağına ve bu bağlamda oyuncuların neler yapması gerekliğine bakalım. Peki, ne demişti o basın toplantısında koç?

"Bugün Prokom´dan 50 sayı yemek şaka gibi. Şaka gibi olmalı eğer gerçek basketbolumuzu oynasaydık. İnsanların aklında PAO iyi bir takım‚ iyi bir ekip ve F4 yapabilecek durumda. Hangi  PAO? Bu PAO mu yapacak? Bu bir şaka. Böyle oynarsak bizim yerimize herkes gider ve bunun hemen değişeceğini düşünüyorsanız‚ yani iki gün sonra "hadi oynayalım" diyebileceğimize inanıyorsanız ben böyle aptal şeylere inanmam." Yukarıda dediğim gibi maç seçen oyunculara gelsin bu.

 "...dürüst ve gerçekçi olmak gerekirse‚ düşünceme göre bazıları‚ bazı maçlarda oynadığı oyunlarla PAO formasını giymeyi hak etmiyor."

Bundan dolayı yüksek ses ile Obradovic diyoruz. Ben taraftar olarak o salonda ellerim alkışlamaktan kıpkırmızı olacak, ter içinde kalacağım ve sesim gidecek ama sen o üzerinde taşıdığın Fenerbahçe forması ile o parkede ter bile akıtmadan maçı bitireceksin. Yok öyle bir dünya. Bu zamana kadar belki böyle gelmiş olabilirsiniz ama bu saatten sonra sizin işiniz çok zor. Ya o formanın ağırlığını kavrar, terinizin son damlasına kadar mücadele edersiniz veya goodbye Fenerbahçe....

Basın açıklamasında en çok hoşuma giden şey ise Koç'un "Kendim için bir tek şeye söz veriyorum: Burası benim evim olacak” demesi ise onun bu takımı nasıl bir enkazdan Avrupa'nın en üst seviyelerine taşıyacağına dair en önemli kanıttır.

Son söz olarak umarım şu salondaki taraftar problemi de çözülür ve her şey çok daha güzel olur. Şunu da belirteyim koç taraftarı çok seven onlarla bütünleşen bir insan. Fenerbahçe taraftarı da böyle adamları zaten bağrına basar. Onu pamuklarda saklar. İlk adım güzel oldu Fenerbahçe adında. İnşallah burada "Euroleague Şampiyonu Fenerbahçe" başlıklı yazımızı yazdığımız zamanlar da gelecek ama dediğim gibi sabır+sistem. Her şeyin yegâne ilacı. 

Hoşgeldin Željko Obradović...




Püzant YÜCECAN

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Željko Obradović...


İster Fenerbahçeli olsun ister başka takımlı ama gelişi ile şu an Türkiye'de tüm basketbol sevenlerin elini ayağını titreten Avrupa'nın en büyük koçu Zeljko Obradoviç Fenerbahçe Ülker ile anlaştı. Şimdi gelin Obradoviç nasıl bir koçmuş tanıyalım...

Yok daha neler...Ne haddimize onu yazmak çizmek:)) Aşağıdaki wikipedi'den alınmış bilgileri okuyun yeter:))



2x Euroleague Coach of the Year (2007, 2011)
50 Greatest Euroleague Contributors
8x Euroleague Champion: (1992, 1994, 1995, 2000, 2002, 2007, 2009, 2011)
11x Greek Championship (2000, 2001, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009, 2010, 2011)
7x Greek Cup (2003, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009, 2012)
2x Saporta Cup (1997, 1999)
Italian Super Cup (1997)
Serbian Championship (1992)
Serbian Cup (1992)



Püzant YÜCECAN
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...