4 Temmuz 2012 Çarşamba

Teşekkürler Babacığım...(Son Sözümüz Fenerbahçe)


Çok yazın vermiş olduğu rehavet az benim tembelliğimden dolayı uzun süredir buralara uğramıyorduk. Dün akşam Fenerbahçe Tv'de yayımlanan "Son Sözümüz Fenerbahçe" belgeselinden sonra bir şeyler karalamak geldi içimden. Öncelikle belgeselin yapımında emeği geçen herkese binlerce teşekkürler. Dün bizi hem ağlattınız hem gururlandırdınız. Gerek belgeseli izlerken gerekse bittiğinde hep aklımdan şu cümle geçti; "İyi ki Fenerbahçeliyim". 

Evet "İyi ki Fenerbahçeliyim" ve bu cümleyi her kurduğumda aklıma babam geldi. Dün gece Twitter'da da yazmıştım ama burada tekrardan yazalım. Ne duygusallık ne de popülizm cidden babamdan bana bir çöp bile kalmadı. Ondan bana kalan tek miras Fenerbahçe idi. Tekrardan hepinizin huzurunda babama bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Teşekkürler babacığım bana böylesine güzel, böylesine anlamlı bir miras bıraktığın için. Daha sonra oturup babam ile izlediğim maçları düşünmeye başladım. Gerek mabed de gerekse televizyon başında kendisiyle birçok maç izlemiştik. Daha çok ufak yaşlarda Fenerbahçem ne zaman penaltı kazansa babamı kızdırmak için "Kaçıracağız" derdim. O da bana "O zaman sen de kaçacak yer ara"derdi:)) O zamandan başlamışız totem yapmaya demek ki:)) Bir keresinde bir Avrupa maçıydı sanırsam rakibin ismini hatırlayamıyorum ama kazandığımız penaltıyı gole çeviremeyince cidden beni evin içinde kovalamıştı:))

Bu anılar arasında hafızamı daha da zorlayayım dedim ve babam ile izlediğim, hafızamın en derinliklerinde kalan en eski maçı hatırlamaya çalıştım. Aslında o anı orada duruyordu ama ben bir türlü çıkaramıyordum. Sonra aniden gözlerimin önünde belirmeye başladı. 

3 Mayıs 1989. Doğum günümün ertesi ve sıcak bir bahar günüydü. Sabah okuldan erken çıkıp evde babamla Fenerbahçemin maçını izleyeceğimi bilerek gayet mutlu ve mesut bir şekilde evden ayrılmıştım. 8 yaşındaydık ve daha 1. sınıfa gidiyorduk. Neyse öğleden sonra babamın gelip beni okuldan aldığını hatırlıyorum saat 14:00 falandı tam hatırlamasam da. Eve gelip çantayı bir kenara önlüğümüzü başka bir tarafa atarken annemin "Onları yerine koy" bağırışları arasında babamla geçtik ekran başına. Tam olarak hatırlayamıyor açıkçası dönemin Federasyon Kupası bugünkü adı ile Türkiye Kupası ya çeyrek final ya da yarı final rövanş maçıydı. İlk maç Kadıköy'de 2-2 bitmişti. Sıra gelmişti Ali Sami Yen'deki ikinci maça. Maçın başlama saati 15:00 idi. Kadromuzu tam olarak hatırlayamasam da (internetten bakıp yazmak istemedim) aklımda kalan isimler kalede Toni Schumacher (sayesinde mahalle maçlarında her kaleci olduğumda mutlaka şapkamı takmışımdır), defansta Müjdat, orta sahada Oğuz, Rıdvan ilerde ise Aykut ve Hasan. Teknik direktörümüz ise hala önünde saygıyla eğildiğim Todor Veselinovic idi. İlk 45 dakika bittiğinde Galatasaray Tanju'nun yaptığı Hat-trick ile Fenerbahçe karşısında 3-0 önde idi (Tanju'ya sinir oluşum bu maç ile başlar) ve ben 3-0'lık skor karşısında hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum. Babam dayanamamış artık inanarak mı yoksa küçük oğlunu teselli etmek için midir hiçbir zaman bilemeyeceğim bir şekilde bana "Ağlama oğlum daha maç bitmedi" demişti. 


Hakikaten de babamın dediği çıktı maç daha bitmemişti. İkici yarıya fırtına gibi başlıyordu Fenerbahçe. Önce Aykut çıktı sahneye. İkinci yarının hemen başında Rıdvan'nın adrese teslim pasıyla 0'a kadar inen Aykut nefis bir gol ile durumu 3-1'e getiriyordu. Ardından gene Rıdvan Rıdvan Rıdvan. Neredeyse orta sahadan altığı topu Galatasaray ceza sahası içine kadar getirip topu Hasan'a al da at dercesine bırakıyor ve Hasan da skoru 3-2'ye getiriyordu. Durum 3-2 olmuştu ve ben artık o 8 yaşındaki çocuk dişlerini sıkmaya başlamış "Hadi Fener hadi" diyordum. Ben ekran başında ne kadar inanmışsam futbolcularımız da onun kat be kat fazlasına inanmışlardı bu maçı kazanacaklarına. Ve beklenen an gelmişti. Rıdvan'ın bu sefer Galatasaray ceza sahasının sağ tarafından yaptığı ortaya müthiş bir vole ile karşılık veren Hasan durumu 3-3'e getirmişti. Babama nasıl sarıldığımı hatırlamıyor bile. 3-0'dan 3-3 olmuştu daha ne olsun. İşte o an. Belki de hayatım boyunca unutamayacağım anlardan biri olacak o an gelmişti. Orta sahadan topu alan Rıdvan ceza sahası içine doğru hareketlenen Hasan'a ölçerek, biçerek öyle bir pas veriyor ki top Hasan'ın sağ yağında bitiveriyor. Sağ ayağında bitiveren topu hemen sol ayağına alan Hasan, Simoviç'i görür görmez de şutunu çekiyor. Veeee top ağlarda. İlk yarıyı 3-0 geride kapayan Fenerbahçe skoru 4-3'e getiriyor. Babamla havalardayız adeta:)) Maç sonrası sevinç, mutluluk gözyaşı.


Anılarım arasında en güzel yeri kaplayan bu maçı hala ne zaman izlesem o günlere döner ve gözyaşlarıma hakim olamam. O gün daha sadece 8 yaşında olan o küçük çocuk şu an 31 yaşında. Günbegün büyüdü Fenerbahçe sevgisi içimizde. Daha çok bağlandık daha çok sevdik. O günden sonradır ki hiçbir Fenerbahçe maçında bitiş düdüğü çalmadan maçı yarıda bırakıp gitmemem. 

Ve işte o gün anlamıştım aslında Fenerbahçe söyleyecekti hep son sözü ve bizim de Son Sözümüz Fenerbahçe olacaktı. 



Püzant YÜCECAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...