Çok yazın vermiş olduğu rehavet az benim
tembelliğimden dolayı uzun süredir buralara uğramıyorduk. Dün akşam Fenerbahçe
Tv'de yayımlanan "Son Sözümüz Fenerbahçe" belgeselinden sonra bir
şeyler karalamak geldi içimden. Öncelikle belgeselin yapımında emeği geçen
herkese binlerce teşekkürler. Dün bizi hem ağlattınız hem gururlandırdınız.
Gerek belgeseli izlerken gerekse bittiğinde hep aklımdan şu cümle geçti;
"İyi ki Fenerbahçeliyim".
Evet "İyi ki Fenerbahçeliyim" ve bu cümleyi her
kurduğumda aklıma babam geldi. Dün gece Twitter'da da yazmıştım ama burada
tekrardan yazalım. Ne duygusallık ne de popülizm cidden babamdan bana bir çöp
bile kalmadı. Ondan bana kalan tek miras Fenerbahçe idi. Tekrardan hepinizin
huzurunda babama bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Teşekkürler babacığım
bana böylesine güzel, böylesine anlamlı bir miras bıraktığın için. Daha sonra
oturup babam ile izlediğim maçları düşünmeye başladım. Gerek mabed de gerekse
televizyon başında kendisiyle birçok maç izlemiştik. Daha çok ufak yaşlarda
Fenerbahçem ne zaman penaltı kazansa babamı kızdırmak için
"Kaçıracağız" derdim. O da bana "O zaman sen de kaçacak yer
ara"derdi:)) O zamandan başlamışız totem yapmaya demek ki:)) Bir keresinde
bir Avrupa maçıydı sanırsam rakibin ismini hatırlayamıyorum ama kazandığımız
penaltıyı gole çeviremeyince cidden beni evin içinde kovalamıştı:))
Bu
anılar arasında hafızamı daha da zorlayayım dedim ve babam ile izlediğim,
hafızamın en derinliklerinde kalan en eski maçı hatırlamaya çalıştım. Aslında o
anı orada duruyordu ama ben bir türlü çıkaramıyordum. Sonra aniden gözlerimin
önünde belirmeye başladı.
3
Mayıs 1989. Doğum günümün ertesi ve sıcak bir bahar günüydü. Sabah okuldan
erken çıkıp evde babamla Fenerbahçemin maçını izleyeceğimi bilerek gayet mutlu
ve mesut bir şekilde evden ayrılmıştım. 8 yaşındaydık ve daha 1. sınıfa
gidiyorduk. Neyse öğleden sonra babamın gelip beni okuldan aldığını
hatırlıyorum saat 14:00 falandı tam hatırlamasam da. Eve gelip çantayı bir
kenara önlüğümüzü başka bir tarafa atarken annemin "Onları yerine
koy" bağırışları arasında babamla geçtik ekran başına. Tam olarak
hatırlayamıyor açıkçası dönemin Federasyon Kupası bugünkü adı ile Türkiye
Kupası ya çeyrek final ya da yarı final rövanş maçıydı. İlk maç Kadıköy'de 2-2
bitmişti. Sıra gelmişti Ali Sami Yen'deki ikinci maça. Maçın başlama saati
15:00 idi. Kadromuzu tam olarak hatırlayamasam da (internetten bakıp yazmak
istemedim) aklımda kalan isimler kalede Toni Schumacher (sayesinde mahalle
maçlarında her kaleci olduğumda mutlaka şapkamı takmışımdır), defansta Müjdat,
orta sahada Oğuz, Rıdvan ilerde ise Aykut ve Hasan. Teknik direktörümüz ise
hala önünde saygıyla eğildiğim Todor Veselinovic idi. İlk 45 dakika bittiğinde
Galatasaray Tanju'nun yaptığı Hat-trick ile Fenerbahçe karşısında 3-0 önde idi
(Tanju'ya sinir oluşum bu maç ile başlar) ve ben 3-0'lık skor karşısında hüngür
hüngür ağladığımı hatırlıyorum. Babam dayanamamış artık inanarak mı yoksa küçük
oğlunu teselli etmek için midir hiçbir zaman bilemeyeceğim bir şekilde bana
"Ağlama oğlum daha maç bitmedi" demişti.
Hakikaten de babamın dediği
çıktı maç daha bitmemişti. İkici yarıya fırtına gibi başlıyordu Fenerbahçe.
Önce Aykut çıktı sahneye. İkinci yarının hemen başında Rıdvan'nın adrese teslim
pasıyla 0'a kadar inen Aykut nefis bir gol ile durumu 3-1'e getiriyordu.
Ardından gene Rıdvan Rıdvan Rıdvan. Neredeyse orta sahadan altığı topu
Galatasaray ceza sahası içine kadar getirip topu Hasan'a al da at dercesine
bırakıyor ve Hasan da skoru 3-2'ye getiriyordu. Durum 3-2 olmuştu ve ben artık
o 8 yaşındaki çocuk dişlerini sıkmaya başlamış "Hadi Fener hadi"
diyordum. Ben ekran başında ne kadar inanmışsam futbolcularımız da onun kat be
kat fazlasına inanmışlardı bu maçı kazanacaklarına. Ve beklenen an gelmişti.
Rıdvan'ın bu sefer Galatasaray ceza sahasının sağ tarafından yaptığı ortaya
müthiş bir vole ile karşılık veren Hasan durumu 3-3'e getirmişti. Babama nasıl
sarıldığımı hatırlamıyor bile. 3-0'dan 3-3 olmuştu daha ne olsun. İşte o an.
Belki de hayatım boyunca unutamayacağım anlardan biri olacak o an gelmişti.
Orta sahadan topu alan Rıdvan ceza sahası içine doğru hareketlenen Hasan'a
ölçerek, biçerek öyle bir pas veriyor ki top Hasan'ın sağ yağında bitiveriyor.
Sağ ayağında bitiveren topu hemen sol ayağına alan Hasan, Simoviç'i görür görmez
de şutunu çekiyor. Veeee top ağlarda. İlk yarıyı 3-0 geride kapayan Fenerbahçe
skoru 4-3'e getiriyor. Babamla havalardayız adeta:)) Maç sonrası sevinç,
mutluluk gözyaşı.
Anılarım arasında
en güzel yeri kaplayan bu maçı hala ne zaman izlesem o günlere döner ve
gözyaşlarıma hakim olamam. O gün daha sadece 8 yaşında olan o küçük çocuk şu an
31 yaşında. Günbegün büyüdü Fenerbahçe sevgisi içimizde. Daha çok bağlandık
daha çok sevdik. O günden sonradır ki hiçbir Fenerbahçe maçında bitiş düdüğü
çalmadan maçı yarıda bırakıp gitmemem.
Ve
işte o gün anlamıştım aslında Fenerbahçe söyleyecekti hep son sözü ve bizim de
Son Sözümüz Fenerbahçe olacaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder