3 Temmuz 2013 Çarşamba

My Name Is Obradovic...


Uzun süredir basketbol özellikle Fenerbahçe Ülker yazmayı bırakın en son hangi maçını izlediğimi bile unuttum. Benim gibi böyle çok da basketbol sever olduğunu biliyorum. Geçen sezon koç Simone Pianigiani'nin gelişi ile basketbol takımımızın geleceğine umutla bakarken bir türlü o kimya oturmadı (veya başka konular) ve sonuç olarak koç ile yollarımızı ayırmak zorunda kaldık.

Beni bilen bilir her zaman benim için basketbol > futbol ama son zamanlarda yukarıda da yazdığım gibi ne basketbol izliyordum ne de yazıyordum ta ki iki gün önceye kadar. İki günden beri ise yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyorum bile:)) Sebebini de hepimiz biliyoruz zaten: Zeljko Obradovic...

Rüyamda görsem bile uyandığımda "yok lan yanlış hatırlıyorum" diyebileceğim, haber ilk çıktığı ana bile temkinli yaklaştığım, pek de kolay olmayan bir transfere imza attı Fenerbahçe Ülker. Hemen burada bir parantez açalım ve nasıl ki yanlış olduğunu düşündüğümüz hareketler gördüğümüz zaman eleştirdiğimiz yöneticilerimize bu sefer de teşekkür etmez isek ayıp etmiş oluruz. Bu transferde emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler der kapa parantez yaparız.

Şimdi burada oturup da koçun kariyerini yazmak ne yapmış ne etmiş demek sadece "gel ağzıma kürekle vur" demekle aynı şey olur gibime geliyor. Transferi twitterdan duyduğum ilk gün bir hoş geldin yazısı yazmıştık biraz da eğlenceli olsun diye. Koçun zamanında ne yaptığını ne ettiğini öğrenmek isterseniz buraya bakabilirsiniz.

Açıkçası gerek arkadaş sohbetlerinde olsun gerekse twitterdaki sohbetlerde olsun benim naçizane düşüncem koçun Fenerbahçe ile anlaşacağını pek de düşünmüyordum. Neden derseniz konu asla koçun istediği para yani genel olarak maddi konular açısından Fenerbahçe ve koçun anlaşması konusunda bir pürüz çıkacağını düşünmüyordum. Her hâlükârda bir orta noktada anlaşılırdı. Gel gör ki Obradovic tarzında sporda aşmış ve belli bir noktaya gelmiş insanlar belli bir süre sonra çalışma ortamlarına, verilecek yetkilere ve onları heyecanlandıracak takım ve taraftarlara paradan daha çok önem verirler. Dile kolay 13 sene Panathinaikos başında geçen bir kariyer ve bu kariyer esnasında 5 Euroleague şampiyonluğu, 11 Yunanistan ligi şampiyonluğu ve 7 Yunanistan Kupası şampiyonluğu bulunan bir koçu para ile ikna etmek kolay bir şey değil zaten. Arada bir dipnot düşüp koçun Panathinaikos ile kazandığı 5 Eurleague şampiyonluğu dışında da 1992 yılında bu kupayı ilk defa Partizan ile kazanırken, 2 sene sonra 1994 yılında Joventut ile ertesi sene de 1995 yılında Real Madrid ile bu kupayı kazanmıştır ve evindeki 8 kupa ile de bu alanda lider konumundadır. Dipnot2: Kendisine bu alanda en yakın isimler ise 4'er kupa ile 4 koç peşinden gelmekte. (Pedro Ferrandiz, Alexander Gomelsky, Bozidar Maljkovi ve Ettore Messina)

Az önce Fenerbahçe Ülker Sports Arena'da yapılan basın toplantısında koç "Evet Püzant haklısın" dercesine beni doğruladı bu konuda.


"Yeni bir mücadele arıyordum ve insanlar sürekli Fenerbahçe hakkında konuşuyorlardı ve gerçekten ben bu mücadeleyi yaşamak istedim..."

Yukarıda bahsettiğim şeye en iyi örnek de zaten geçen seneki koç ile Efes'in görüşmesidir. Eğer bu adam sadece paraya bakıyor olsa idi inanın bu ülkede Efes'in basketbolda vereceği paraları bizim arkamızda her ne kadar Ülker olsa da kimse veremez. Basketbolun içinde olan takip ettiğim ve sohbet ettiğim insanlardan anladığım kadar ile öncelikle bu transferin gerçekleşmesindeki en önemli sebeplerden biri koçun uzun seneler yardımcılığını yapmış olan Dimitris İtoudis'in Banvit ile anlaşması oldu. En azından para konusunda biraz da olsa kulübün elini rahatlattı. Para konusunda anlaşıldıktan sonra da kulüp büyük bir olasılıkla koça tam yetki vermiş olacak ki iki tarafta el sıkışarak bu transfer gerçekleşmiş oldu. Bu arada senelerece beraber çalışmış bu iki basketbol adamını bu sene TBL'de rakip olarak izlemek de ayrı bir güzel olacak. 

Evet, artık efsane koç Fenerbahçe Ülker'in başında. Açıkçası O'nu PAO dışında taraftarı olduğum kulübün bile başında da olsa görmek bir acayip geliyor bana:)) Ama hala inanmakta biraz da olsa zorluk çekiyorum "Obradovic" bu cidden boru değil. Bırakın basketbol seyircisini basketbol ile ilgisi alakası olmayan adamı bile heyecanlandırır yoldan çıkarır.

Peki, şimdi ne yapmak lazım? Lütfen kızmayın ama gene sabır diyeceğiz. Biraz sabretmekte biraz kendimizi frenlemekten fayda var gibime geliyor. Ki zaten koç da bunu destekler bir röportaj verdi FB TV’ye. Koç, "İlk günden itibaren sistemimizi oturtmamız gerekiyor. Basketbol zor ve karışık bir oyun. Savunma basketbolun en önemli faktörlerinden birisi, ancak sayıda bir o kadar önemli. Her maçta yüzde yüz performansla değil, yüzde yüz yirmi performansla oynamamız gerekiyor" diye konuştu. Bundan şunu da çıkarabiliriz aslında. "Benim oyuncum maç seçemez, her maç en üst seviyede oynamaları lazım." Allah oyunculara kolaylık versin. Özellikle maç seçen, yeteneklerini bilmemize rağmen canı istediğinde oynayan, canı istemediğinde parkede kaybolan oyuncularımıza. Artık aktif dinlenme dönemi geçti beyler ya sahada varını yoğunu ortaya korsun ve o formayı hak edersin ya da yoksun.

Hatta bunu gayet net bir şekilde de örnekleyebiliriz. 2008-2009 Euroleague normal sezon son maçı. Panathinaikos evinde Prokom'u 75-53 yenmesinin ardından koç basın toplantısında adeta çıldırmış gibi. O basın toplantısından bazı anekdotlar alıp koçun Fenerbahçe'de neler yapacağına ve bu bağlamda oyuncuların neler yapması gerekliğine bakalım. Peki, ne demişti o basın toplantısında koç?

"Bugün Prokom´dan 50 sayı yemek şaka gibi. Şaka gibi olmalı eğer gerçek basketbolumuzu oynasaydık. İnsanların aklında PAO iyi bir takım‚ iyi bir ekip ve F4 yapabilecek durumda. Hangi  PAO? Bu PAO mu yapacak? Bu bir şaka. Böyle oynarsak bizim yerimize herkes gider ve bunun hemen değişeceğini düşünüyorsanız‚ yani iki gün sonra "hadi oynayalım" diyebileceğimize inanıyorsanız ben böyle aptal şeylere inanmam." Yukarıda dediğim gibi maç seçen oyunculara gelsin bu.

 "...dürüst ve gerçekçi olmak gerekirse‚ düşünceme göre bazıları‚ bazı maçlarda oynadığı oyunlarla PAO formasını giymeyi hak etmiyor."

Bundan dolayı yüksek ses ile Obradovic diyoruz. Ben taraftar olarak o salonda ellerim alkışlamaktan kıpkırmızı olacak, ter içinde kalacağım ve sesim gidecek ama sen o üzerinde taşıdığın Fenerbahçe forması ile o parkede ter bile akıtmadan maçı bitireceksin. Yok öyle bir dünya. Bu zamana kadar belki böyle gelmiş olabilirsiniz ama bu saatten sonra sizin işiniz çok zor. Ya o formanın ağırlığını kavrar, terinizin son damlasına kadar mücadele edersiniz veya goodbye Fenerbahçe....

Basın açıklamasında en çok hoşuma giden şey ise Koç'un "Kendim için bir tek şeye söz veriyorum: Burası benim evim olacak” demesi ise onun bu takımı nasıl bir enkazdan Avrupa'nın en üst seviyelerine taşıyacağına dair en önemli kanıttır.

Son söz olarak umarım şu salondaki taraftar problemi de çözülür ve her şey çok daha güzel olur. Şunu da belirteyim koç taraftarı çok seven onlarla bütünleşen bir insan. Fenerbahçe taraftarı da böyle adamları zaten bağrına basar. Onu pamuklarda saklar. İlk adım güzel oldu Fenerbahçe adında. İnşallah burada "Euroleague Şampiyonu Fenerbahçe" başlıklı yazımızı yazdığımız zamanlar da gelecek ama dediğim gibi sabır+sistem. Her şeyin yegâne ilacı. 

Hoşgeldin Željko Obradović...




Püzant YÜCECAN

1 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...