Fenerbahçe Ülker Turkish Airlines Euroleague normal sezon ikinci haftasında Sloven ekip Union Olimpija ile karşılaştı. Maçtan 75 - 81'lik galibiyet ile ayrılan Fenerbahçe Ülker bu sonuç ile A grubunda 2/2 yaparak ikinci haftanın sonunda liderlik koltuğuna oturdu.
Maç öncesi daha önce de dediğimiz gibi ilk iki çeyrek açıkçası rakipten belli bir direnç, ilk yarı sonunda birbirine yakın bir skor ve 3. çeyrekte açılan fark sonucu rakibin direncinin düşmesini beklerken maalesef bu tahminimizin ikinci kısmı tutmadı. Tabi ki tutmamasının en önemli sebeplerinden biri savunmada gösterdiğimiz zaaflar. Hücumda sayı atmaktan ne kadar zorluk yaşamıyor isek savunmada da tam aksine çok yumuşağız. Savunma sertliğini artırdığımız dakikalarda neler yapabileceğimizi zaten biliyoruz ama şu an beceremediğimiz şey bunu maç boyunca yapabilmek.
İşin savunma kısmı ile başladık madem öyle gidelim. En büyük sıkıntımız pota altı savunmamız. Daha önceden dediğimiz gibi Batiste ve özellikle de Andersen daha takıma alışamadı. Bu zamanı atlattıklarında neler yapabileceklerini zaten bildiğimiz için sorun yok, kendi açımdan bu konuda rahatım. Bu süre zarfı içinde ise en önemli görev Oğuz ile İlkan'a düşüyor demiştik zaten daha önce de. Kaya Peker konusuna ise pek girmeden bu konuyu teğet geçiyorum. Oğuz - İlkan ikilisine bakacak olursak önce Oğuz'dan başlayalım. Oğuz hücumda ne kadar rahat sayı atıyorsa savunmada da bir o kadar rahat geçiliyor. Hoş bu maçta Oğuz'un hücum yönünden de pek yararlanamadık. Yaklaşık 17:46 saniye oyunda kalan Oğuz maçı sadece 3 sayı ile tamamlayabildi. Savunmada ise rakip nerdeyse Oğuz üzerinden oynayarak buldu sayılarını. Oğuz'un hala ayakları çok yavaş kalıyor ve bundan dolayı rakibe birçok kez ikinci sayı şansını verdik. Bu da takım için ekstra efor harcamaları demek. Takımın malum şu an en büyük sorunlarından biri hızlı geri koşamaması. Yanlış hatırlamıyor isem maçın 3. çeyreği falandı. Olimpija bizden kaptığı top sonucu hızlı hücuma çıkmış ve sayıyı bulmuştur. Peki Oğuz? Oğuz'u ekranlarda ancak rakip geri dönerken görebiliyoruz.
Oğuz için değinmek istediğim bir nokta da şu var ki Oğuz'un 5 numarada oynamasından dolayı Batiste'yi koç mecburen 4 numarada oynatmak zorunda kalıyor ki orada da oynayabilen bir oyuncu olmasına rağmen 5 numarada oynadığı takdirde daha da verimli olacak takımı içim. Ki Andersen hazır olduğu zaman bana göre koç 4 numarada Andersen'i oynatırken 5 numaraya da Batiste'yi çekecek.
Oğuz için eklemek istediğim son nokta ise biraz daha kişisel bir konu. 87 doğumlu 25 yaşındaki Oğuz açıkçası yavaşlığı ve biraz ağır olacak belki ama hantallığı ile sanki 40 yaşındaki bir basketbolcu gibi.
İlkan konusuna gelecek olur isek daha vakti var. Daha vakti var desek de yaptığı hataları görünce onun gibi bir oyuncuya hiç ama hiç yakışmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Koç da buna sinirlenmiş olacak ki maç boyunca ona sadece 3:39 saniye süre verdi. Tabi bunda çok çabuk ulaştığı 3 faulün de etkisi büyük.
Maçın izlemeden sadece istatistik kâğıdına baktığımızda bile pota altı savunma direncimizin ne kadar düşük olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Maç boyunca toplam aldığımız ribaunt sayısı 29. Bunların 26'sı savunma ribaundu iken sadece 3 yazı ile de üçü hücum ribaundu. Rakip ise maç boyunca toplam 40 ribaunt alırken bunların 24'ü savunma 16'sı ise hücum ribaundu. Evet, rakibe tam tamına 16 hücum ribaundu vermişiz ki maçın bu kadar zora girmesindeki en büyük etkenin ne olduğunu rahatça anlayabiliyoruz. Rakibe bu kadar hücum ribaundu vermek hem rakibe artı sayı olarak geri dönerken aynı zamanda takımın daha fazla efor sarf etmesine sebep oluyor. Oyuncu bazında ribaunt istatistiklerine baktığımızda ise takımımız adına en çok ribaunt alan oyuncumuz 6 ribaunt ile Emir. Oğuz (3), Andersen (3) ve Batiste (4) ribaunt alırken toplamda Emir 6 uzun 3'lümüz 10. Yine Oğuz'dan bahsedeceğiz ama ne yapalım bu benim suçum değil. Maç içinden bir enstantane daha. Olimpija'nın kötü kullandığı bir hücum sonrası ribaunda yükselen Aron Baynes topu çeker ve normal bir uzunun yaptığı gibi dışarıya döner. Döner çünkü önünde rakibin uzunlarının olduğunu düşünüp topu dışarı çıkarmak ister. Baynes da bunu yaptıktan 1 saniye sonra kafasını bizim tarafa çevirir ve etrafında kimsenin olmadığını görür ve hücum sayı ile sonuçlanır.
Maçta ilk iki çeyrek toplam 46 sayı yerken 3. ve 4. çeyrekte ise 29 sayı yemişiz ki maçı bize çeviren en büyük unsur oldu bu. Özellikle 2. çeyrek ortasından başlayarak rakipten yediğimiz 3'lükler ve rakibin hızlı hücumlarına engel olamayınca devamlı 7-8 sayı fark aralığında oynanan maçta bir anda fark kapandı ve rakip ilk yarıyı önde tamamladı. İkinci yarıda da neredeyse Bo maçtan çıkana kadar böyle devam etti. Bu süre zarfında hücumda iyi olmamıza rağmen bireysel beceriler sonucu da iyi olduğumuzu inkâr etmemek lazım.
Oyunun hücum yönünde ise pek sorun yaşadığımız söylenemez. Hatta oynadığımız iki maçta da maçı atarak kazandık desek yalan olmaz. İlk maç 92 ikinci maç 81 sayı. İlk hafta Alba Berlin ile beraber 92 sayı il en çok sayı atan takım olurken ikinci hafta 81 sayı ile 6. takım olmuşuz. Euroleague gibi savunmaların kıran kırana geçtiği bir ortamda gerçekten iyi bir ortalama ile oynuyoruz. (Bir de yemesek):) Bu maçta Bo 17, Bojan 14, Ömer ve Batiste ise 13'er sayı ile maçı tamamlamış. İşin ilginç kısmı ise bu maçta ayakta kalmamızın en büyük sebeplerinden biri geçen seneden beri kötü olduğumuz dış şutlar. %43.5 3 sayılık yüzdesi ile oynayan takımımız denediği 23 üç sayılık atışın 10'undan isabet bulmuş. Faul atışlarında ise biraz daha dikkatli olmamız gerekir. % 54,2 faul atışı yüzdesiyle oynayan takımımız kullandığı 24 faul atışının 13'ünü sayıya çevirebilmiş.
Maç içinde en çok kızdığım isimlerden biri özellikle Bo sakatlandıktan sonra oyuna giren Barış Ermiş oldu. Durun hemen yanlış anlamayın, sinirlenmemin sebebi Barış Ermiş'in nasıl bir oyun kurucu olduğunu bildiğimden dolayıdır. Tamam, belki bu düzey basketbolu en son Efes'te oynamış ve üzerinden uzun yıllar geçmiş olabilir ama benim Banvit'te izlediğim Barış aklıma geldikçe o anlarda "Sen bu değilsin Barış" deyip deyip durdum. Çünkü O daha iyi bir basketbolcu ki attığı 2 üçlük ve çaldığı top ve son dakikalarda yaptığı sert ve iyi savunma ile de bunu bize gösterdi. Hoş Barış'ın arka arkaya yaptığı bu iki hata, sorumluluk almaması hem koçu hem de kaptanı bayağı sinirlendirdi ve ardından Barış öyle bir geri döndü ki o an adeta maçın kırılma anı oldu. Oradan sonra da maçı koparmayı bildik.
Bo McCalebb için zaten fazla bir şey demeye gerek yok ama bir iki satır yazacağım bu sefer. Öncelikle sakatlandığı ana dönelim. O an eminim ki tüm Fenerbahçelilerin yüreği ağzından çıkmadı adeta eline düştü. O an herkesin aklına geçen seneki sakatlıklar geldi ama neyse ki ciddi bir şeyi olmadığı açıklandı ve yüreğimize su değil şelale serpildi. Neyse asıl konumuza dönelim. Maçı 17 sayı ile tamamlayan Bo takımımızın ve sahanın en çok sayı atan oyuncusu oldu. Takımımızın hazır olmadığını özellikle hücumda Bo'nun attığı sayılardan görebilmek mümkün. Bo şu an sadece içeri penetreler ile sayılar buluyor. Dikkat ederseniz asist üzerinden sayı bulmakta zorlanıyoruz. Bunun en önemli nedeni ise Bo'nun sayılarına ihtiyacımız olduğu için tam anlamı ile oynayamaması. Takım daha da rayına oturduğu zaman göreceğiz ki takımın ve Bo'nun asist sayıları da artacak. Ha bu arada atlamadan Bo'nun çaldığı 2 top vardı ki hepimizi adeta kendimizden aldı. Allah Bo'ya zeval vermesin başımızdan eksik etmesin.
Bo'nun sakatlanmasına çok üzülmemize rağmen takımımızın adeta savunmada en iyi olduğu dakikalar da Bo'suz oynadığımız dakikalar oldu. Bo'suz daha iyiyiz demiyorum durun bir ya:) Bo çıktıktan, üzerine Barış'ın yaptığı hataların ardından takım adeta birbirine kenetlendi ve yaptığı savunma ile nerdeyse en kötü olduğumuz alanda iyi oynayarak maçı kazandı. Bo sakatlanıp oyundan çıktıktan sonra yaklaşık bir 3-4 dakika akıl tutulması yaşadık adeta. Gerek Barış'ın sorumluluktan kaçması, gerekse Bremer'in yaptığı hatalardan dolayı hücumda uzun süre sayı bulamadık. Ardından Barış’ın sorumluluk alması ile beraber takım adeta dirildi. Yaklaşık rakibe 5 dakika sayı şansı vermedik. Bu dönemde iyi savunma yaptık bunu inkâr edecek değiliz ama şöyle de bir gerçek var ki rakibin kaçırdığı boş şutlarda biraz da şans bizden yanaydı.
Son nokta hakemler. Maç sonuna doğru İsmail Şenol'un verdiği faul istatistikleri oldu. Maçta toplam 54 faul yapılmış. Maçı izlemeyen biri sadece istatistik kâğıdına bakmış olsa maçta adeta kan gövdeyi götürmüş der ki maçta bırakın kanın gövdeyi götürmesini doğru düzgün bir sertlik bile olmadı. Üstelik Romain Sato olayından dolayı maç öncesi ortam bayağı bir gerilmiş olmasına rağmen. Tamam daha sezonun başı diye hakemler ipleri eline almak istiyor da burası da NBA değil diyerek NBA sever dostları kızdıralım:))
Her ne kadar kariyer açısından birbirinden değerli oyunculardan kurulu olsak da daha hazır değiliz bu herkesçe malum. Hem koç hem de oyuncular da zaten bunun farkında. Bu dönemde ise daha önceden de dediğim gibi kazanılan her maç altın değerinde. Şimdi önümüzde bir Real Madrid sınavı var ki ne olacağını önceden kestirmek imkânsız. Umarım daha iyi bir Fenerbahçe görürüz de bayramın ilk günü hepimiz için çok ama çok güzel bir hediye olur bu galibiyet.
Püzant YÜCECAN
Püzant YÜCECAN
Union Olimpija - Fenerbahçe Ülker: 75-81
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder