25 Ocak 2013 Cuma

İlk Galibiyet (Fenerbahçe Ülker - BC Khimki MR: 85-82)



Fenerbahçe Ülker Top 16 5. maçında Rus temsilcisi BC Khimki ile karşı karşıya geldi. Emir ve Ömer Onan'dan yoksun parkeye çıkan takımımız bu sefer yürekleri ile oynayarak Khimki'yi 85-82'lik skor ile geçerek Top 16'da ilk galibiyetini aldı.

Maç öncesi, maç sonrası veya herhangi sıradan bir gün bile olsa Fenerbahçe basketbolu ile ilgili takip ettiğim en güzel ve en doğru tek forum sitesi olan forum.fenerbasket.com a da bu sabah girdim maç ile ilgili neler konuşulmuş diye ve maç ile ilgili kendim yazı yazmaktan vazgeçtim. Sebebi ise Levin kardeşim. Levin Susar dünkü maçı o kadar güzel özetlemiş ki bize yazacak bir şey bırakmamış:)) Ondan dolayı kendisinin de iznini alarak yazdıklarını blogda yayınlama kararı aldım. Biraz da benden birşeyler ekleyerek:)) Ellerine sağlık Levin kardeşim diyerek yazıya geçiyoruz.

Öncelikle dün takımımız adına parkenin en iyisi olan Bojan ile başlayalım. Dünkü maçı 26 sayı ile tamamlayan Bojan Bogdanovic hem Fenerbahçe'nin hem de parkenin en skorer ismi oldu.

Dün Bojan'ın savunmadaki agresifliği ve isteği de çok önemliydi.  Bojan genel kanının aksine asla kötü bir savunmacı değil hatta takım istekliyse ortalama üstünde bir savunmacı. Bir Sato değil elbette. Bo gibi ön alanda baskı vs. de yapmıyor olabilir ama gerekti mi adamına top aldırmamak için uğraşıyor. Ayaklarının ona verdiği yetenekte ve ölçüde savunma yapabiliyor. Nerede nasıl faul yapacağını da biliyor. Mesela Emir savunmada hiç böyle değil. Ayaklarını çekmekte zorlanıyor. Bazen adamı bir back door yaptı mı hemen kanıp uçuyor, bazen oyuna kenardan top sokulurken bir bakmışsın adamını kaybetmiş 3’lüğü yemişiz.

Post up haricindeki 1 e 1 leri de çok gelişti. Yani bir Bo gibi delici değil belki ama sırtı potaya dönükken oynadığı 1 e 1 gibi, yüzü potaya dönük oynadığı 1 e 1 de çok etkili. Potaya gidişi ve topu bırakışı çok kaliteli. Resmen gözümüzün önünde sınıf atlıyor çocuk. Bojan'ın 1 e 1 post up’larını iyi seyredin. Ayaklarına özellikle dikkat edin. Çok temel bir şeyi ısrarla doğru yapıyor. 1 e 1 oynarken tam dönüşü yapacağı sırada döndüğü taraftaki ayağını rakibin o taraftaki ayağının yanından döndürerek rakibi tamamen devre dışı bırakıyor. Hani 1 e 1 post up oynarken elinizi kanca yaparsanız kendinize sağladığınız avantajdan dolayı hücum faul yapmış olursunuz ya, Bojan bunu legal bir şekilde ayağı ile yapıyor. Bu yüzden de bu post up’ların hepsinde inanılmaz başarı sağlayıp, her defasında boş kalmayı başarabiliyor.

Transition hücumlarda nerde duracağını çok iyi biliyor. Şu ceza atışlarında biraz daha istikrarlı olsa vallahi kızım olsa veririm o derece seviyorum.

Oyun tarzı gereği resmen Fenerbahçe'nin Lebron'u olma yönünde hızla ilerliyor bence. Hawkins yerine ısrarla Bojan dediğim için, Hawkins'in de kokainli çıktığını gördükten sonra acayip mutluyum. Bojan neler yapabileceğini, neyi iyi yapabileceğini çok iyi biliyor.

Şimdi gelelim Andersen mevzusuna. Maç içerisinde Batiste olayına kadar o da çok çıldırttı. Ne zaman Batiste çıktı, Kaya veya Oğuz ile birlikte oynamaya başladı, hücumda da savunmada da iki tık arttırdı performansını. Hem çok daha hareketli oynamaya başladı hem daha istekli.
Andersen de yanında kalıplı bir 5 numara olunca çok açık seçik daha iyi oynuyor. O bildiğimiz, faydalanabileceğimiz Andersen'e dönüşüyor. Andersen'in Batiste'li ve Batiste'siz, daha doğrusu yanında kalıplı bir 5 numara varken ve yokken ki performansları inanılmaz farklıydı.

Dünden sonra inşallah koç Kaya'nın katkısını ve 2 uzunla oynadık mı nasıl faydaları olduğunu görmüştür. Yani şu Kaya'yı görmek için bu kadar zaman mı geçmesi lazımdı. Amerika keşfedilmiş gibiydi dünkü maç. Emir'in yokluğundan mı, yoksa artık 4 kısayı bir kenara bırakayım farklı bir şeyler düşüncesinden mi bilmiyorum ama dün Andersen/Kaya, Andersen/Oğuz, İlkan/Oğuz vs gibi 2’li uzunlar çok da fena değildi. Batiste resmen bütün takımı bozuyor. Artık katlanılamayacak boyutta.

Kaya savunmada inanılmaz bir enerji katıyor takıma. Bunu dün de gördük. Hücumda da doğru kullan ki faydasını göresin. Aynı şey Oğuz için de geçerli. Ayrıca Oğuz'un orta mesafe şutu da var. Bu adamların en iyi olduğu şeylerden faydalanmak lazım. Sonra hep Bojan'ın, Bo'nun ya da Andersen'in zorlama 1 e 1’lerine kalıyoruz. Asist sayısının Euroleague maçlarında 10’un altında kalmasının en büyük nedeni bu.

Oyuncuların iyi yaptığı işler var, kötü yaptığı işler var hatta hiç yapamadıkları işler var. Sen bilhassa hücumda her oyuncundan en doğru şekilde verim almaya bak. Yoksa sürekli 1 e 1’lerle nereye kadar yaşarsın. Her bulduğumuz sayı çok zorlama sayı oluyor. Bir taraflarımızı yırtıp zar zor sayı buluyoruz. Sonra geri dönerken Batiste'in lay lay lomluğundan bir sayı yiyoruz. Bütün direnç kaybolup gidiyor.

Emir'in bu maçlık olmaması bence hayırlı oldu. Çünkü o olsa illa ki 4 kısaya dönecektik. Daha çok hücum ribauntu verip daha çok sayı yiyecektik. Dünkü maçtaki ribaunt istatistiklerine bakacak olursak uzun süredir görmediğimiz bir sahne karşımıza çıkıyor. Dünkü maçta Fenerbahçe toplam 40 ribaunt (13 hücum+27 savunma) alırken Khimki ise 32 ribauntta (12 hücum+20 savunma) kalmış.  Ayrıca Emir hücumda da bazen kontrol dışına çıkıyor ki, o zaman da bütün takımı kaybediyoruz.
Bir maçlığına da olsa bakalım Emir olmadan neler oluyor görebildik. Emir'i kontrol altında tutabildiğinizde çok büyük silah fakat takımın liderliğini alma konusunda bence çok soru işareti var. Hala o işi ben Bo'ya veririm. Emir'i biraz daha sistem dâhilinde kullanabilmek lazım. Çünkü Emir saçmalamaya başladı mı arkası geliyor. Hem hücumda hem de savunmada.

Dün Emir yokken Bo'nun ekstra istekli olduğunu da gördük. İkisi arasında bariz bir şekilde "bu takımın lideri benim" gibi bir sürtüşme demeyeyim ama gözle görülmeyen bir tatsızlık var. Emir varken direksiyona geçmek istiyor buna karşılık Bo da "al yap bakalım" diyor, küsüyor, sorumluluk almıyor. Emir de bütün maç direksiyonda olabilecek düzeyde değil bence. Oyun zekâsı Bo'ya oranla çok daha üst seviyede ama oyunda kalma süresi arttıkça basit hata yapma sayısı çok artıyor ve savunmada etkisiz elemandan da öte yutan eleman gibi.

Bir anlamsız nokta da iki uzunla oynamaya alışkın olmadığımız için oyun esnasında gariplikler oluşuyor. Misal 4’te Kaya 5’te Oğuz varken, set gereği 4 numara tepede topla buluşuyor ve fake'i atıp içeri penetre ediyor (bunu yapmaya çalışan Kaya oluyor) içeri girerken de dip çizgiden içeri sokulan Bo'yu topla buluşturmaya çalışıyor. Şimdi Emir 4 numarayken bunu yap eyvallah. Simone'nin bildiğimiz oyun seti. Hareketli ve pasör özelliği olan 4 numaran tepede topla buluşup, fake'i atıp içeri penetre edip sonrasında duruma göre ya kendi bitiriyor ya da dipteki dış adamlar potaya doğru yönelmişken müsaitlerse ona veriyor. Fakat Kaya ne böyle dripling yeteneği olan bir adam ne de çok fazla bir pasör özelliği var. Haliyle Kaya 4 numaradayken bunu oynamak çok garip. Kaya bounce pasla falan Bo'yu topla buluşturmaya çalışıyor ki rollerin resmen yer değiştirmesi bu.

Yine hem Oğuz hem Kaya varken iki kere 1 e 1 oynaması için top Kaya'ya indi. Yahu Oğuz varken pota altında 1 e 1 oynaması için top Kaya ile mi buluşturulur??  Bütün maç Oğuz'un pota altında 1 e 1 oynaması için ona indirilen top sayısı sadece 1. Yahu bu adamın esas olayı 1 e 1 oynamak zaten. Vereceksin güzel yerde, adamların yanından kuğu gibi sıyrılıp, yumuşacık bırakacak. Sen bu adamı bu özelliği ile neden kullanmıyorsun. Hem de onun yerine Kaya'ya indiriyorsun. Kaya dediğin adamın hücumda yapacağı işler bellidir. Ekmeğini taştan çıkaracak, hücum ribauntu kovalayıp tip şansı arayacak, orayı karıştıracak. Hareketli hücumlarda yerinde sabit durmayıp pota altında boş kalıp kolay sayı bulmaya bakacak. Bir de takımda adam gibi perdeyi yapan tek oyuncu olduğu için 2’li oyunlardan sonra içeri devrilecek. Budur. Buna karşın sen Kaya'yı tepeye çıkarıp dripling üstü kısaya bounce pas verdirmeye çalışırsan bol bol top kaybı olur.

İlkan ve Barış'ta çok bariz bir kendine güvensizlik durumu söz konusu. Futbolda orta sahada sürekli sorumluluk almayıp yan pas yapan ön libero gibiler. Artık kafayı kaldırıp potaya bile bakmıyorlar. Her 90 dk. da mutlaka uzaktan bir şut çeken Mehmet Topal gibi İlkan da her maç bir 3’lüğü sallıyor. Kendilerine güvenmeleri lazım ama bu koç ile o iş zor.

Planinic'in attığı 25 sayı Sato'nun savunmasını kötü göstermesin. Bence iyi savundu. Planinic'i çok rahatsız etti. Hakemlerin abuk sabuk faul düdükleri de sayesinde epey bir sayıyı faul çizgisinden buldu zaten. Sato resmen hamal görevi yaptı hatta bu kadar sıkı savunması Planinic'i daha da gaza getirip her topu ben kullanayım moduna sokunca 2. bir skorer çıkaramadılar. Loncar harika başladığı maçta öyle kaldı mesela. Paul Davis'i falan da devreye sokamadılar. Bu tarz maçlarda tek skorer ile olmaz. Ne Koponen ne de Fridzon'dan dış şut verimi alabildiler. Bir tek Rivers'ı topla müsait yerlerde iyi buluşturdular o da sokamayınca maç bize geldi zaten.

Fakat Sato'ya bu kadar hamallık yaptırmak iyi değil. Daha az süre verirse o kısa sürede hem gücünü daha fazla kullanacak hem de hücumda şuta kalktığında kollarında güç kalacak. Tripkovic savunması olmayan bir adam olsa da rakip forvetlerin durumuna göre bence mutlaka Sato'dan vakit alması gereken bir oyuncu.

Son bir paragraf da Tripkovic'e olsun. Bir kere 6. yabancı için çok ideal adam. Ha ben 5. yabancı yaparım Batiste'yi sallayıp o ayrı konu. Öncelikle hareketli ve de şut tehdidi var adamın. Serbest atışları inanılmaz güven verici. Oyunun sıkıştığı yerlerde biraz akıl katabilecek bir isim. Maç sonunu oynarken rahatlıkla sahadaki 5’imde görev verebileceğim bir oyuncu.

Dün akşamın özeti, koçun biraz da Emir'in 4 numara oynayamamasından ötürü Kaya'yı keşfetmesi.  Savunmadaki isteklilik (yapabilirlik değil de isteklilik sadece), Batiste'nin kafasının başka yerlerde olduğu, bu takıma bu saatten sonra en ufak fayda sağlayamayacağı, Batiste çıkıp, size'lı bir 5 numara ile Andersen'in neler yapabileceği, Tripkovic'in 6. yabancı olarak önemi vs.
Dünkü maçı bence biz kazanmadık. Khimki boş şutları sokamayarak kaybetti. Özellikle Rivers'ın bomboş şutları girseydi çok daha erkenden kopabilirdik. Güzel olan 8 sayıya çıkınca kopmadık maçtan. Yani ev sahibi bir takımın tabi ki de fark 8’e çıkınca kopmaması normal olanı ama bu seneki Fenerbahçe için 8 sayılık bir fark "kapanmayacak bir fark" manasına geliyor ne yazık ki.

Bu maç futbolda kupadaki Bursa maçı gibiydi. Pek de gerçeği yansıtmadı. Hafta sonu Antep deplasmanında nasıl gerçek Fenerbahçe'yi yine göreceksek aynı şekilde Olympiacos deplasmanında da gerçek Fenerbahçe'yi bir kez daha göreceğiz. Son olarak fazla umutlanıp, hesap kitap işlerine girmemekte fayda var derim.




Levin SUSAR




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...