Bundan tam 57 sene önce bir akşamüstü başladı olaylar. Büyük bir komplonun sonucu olarak başta Rumlar olmak üzere Ermeni ve Yahudilerin dükkanları, evleri yağmalandı, talan edildi. Kiliseler, sinagoglar ve okullar basıldı, yerle bir edildi. İnsanlar öldürüldü, insanlar yaralandı. Tam 57 sene önce 1955 yılında İstanbul'da.
7 Eylül 2012. Yer İstanbul'dan kilometrelerce uzak başka bir ülke Hollanda. Milli takımımız 2014 Dünya Kupası Elemeleri grup ilk maçı için Amsterdam Arena Stadyumunda. Rakip güçlü Hollanda. Tribünlerde binlerce gurbetçimiz ülkesinin takımını desteklemeye gelmiş. Biz de milyonlar ekranları başından maçı takip ediyoruz. Takımımız ısınmaya çıkmış herkes tek bir ses olmuş takımını destekliyor. Birden herkesin anlamadığı bir teazhürat yükseliyor Arena Stadyumundan. Başta herkes tam anlamıyor. Sosyal Medyada "Fenerli mi diyorlar" diye muhabbetler dönüyor. Daha sonra anlıyoruz ki yapılan tezahürat "Ayağa Kalkmayan Ermeni olsun"
Kendi kendime sormaya başlıyorum. Peki ne değişti?? 57 sene önce kötü bir komplo sonucu insanlar vatanlarından, doğdukları, yaşadıkları, ekmek yedikleri topraklarından koparılırken mevcut olan kafa yapısı ile daha iki üç gün önceki kafa yapısının arasında ne fark var?? Daha da üzücü olan bunu gurbetçilerimizin yapması oldu. Irkçılıktan, kafatası milliyetçiliğinden, faşizmden en çok çekmiş, bunun en acı sonuçlarını yaşamış insanlar. Avrupa'daki Naziler tarafından her fırsatta hem fiziksel hem de sözel olarak şiddete maruz kalan hatta bunla da kalmayıp evleri kundaklanan insanlar. Belki de o gün o tribünlerde bir Nazi tarafından evleri kundaklanıp vefat eden birilerinin akrabaları da vardı. Ne kadar acı bir durum. Senelerce bu illetten dolayı eziyet çek, zulüm gör, seni yabancı olarak suçlasınlar sonra sen git böyle bir tezahürat yap. Ki şunu da ekleyeyim günümüzde Avrupa'da yaşayan ve gurbetçi olarak adlandırdığımız insanlar kaç senedir Avrupa'da?? Peki ya Ermeniler kaç senedir bu memlekette??
Şimdi size soruyorum... Yarın veya öbür gün X bir Avrupa takımı ile maç yapıyoruz ve rakip ülke taraftarları stadı "Ayağa Kalkmayan Türk Olsun" tezahüratı ile inletiyor. Biz o zaman ne yapacağız?? Avrupa bu mu sizin demokrasiniz?? Bu mu sizin anti faşist duruşunuz demeyecek miyiz??
Türk sporunda özellikle Türk futbolunda böylesine faşist, ırkçı söylemlerin bu ne ilki oldu ne de maalesef ki sonu olacak. Bunla ilgili daha önce zaten yazmıştık ve temcid pilavı gibi ısıtıp tekrar sofraya koymaya gerek yok. Okumak isteyenler, merak edenler varsa "Emre'den Çıktık Yola" yazımıza bir göz atabilirler.
Aslında burada konuyu daha farklı bir şekilde ele alacağız. Farz edin ki o gün yapılan bu çirkin tezahürat esnasından ayağa kalkamayanlar oldu. Ne olacak o zaman o ayağa kalkmayan Ermeni olacak di mi?? Ama hangi Ermeni??
"Ayağa Kalkmayan Ermeni Olsun" peki olsun. Kim olsun mesela?? Madem konumuz spor hem daha birkaç ay önce hepimizi ekran başına kilitleyen, sporcularımızı gururla izleyip desteklediğimiz 2012 Londra Olimpiyatları yeni bitmişken mesela mesela Mıgırdiç Mıgıryan ve Vahram Papazyan olsun mu?? Olsun. Peki kimdir bu Mıgırdiç ile Vahram ne yapmış bu adamlar??
Kimse belki farkında değildi, ekranlarda bu hatırlatmayı pek görmedim de duymadım da belki bilinçli belki de bilgi eksikliğinden ama 2012 Londra Olimpiyatları'nın Türkiye açısından diğer önemli bir yanı da Türkiye'nin Olimpiyatlara ilk resmi katılımının 100. yıldönüm oluşu idi.
Bundan tam 100 yıl önce, 1912'de, Osmanlı vatandaşı iki Ermeni sporcu Mıgırdiç Mıgıryan ve Vahram Papazyan, Stockholm'de düzenlenen 5. Olimpiyat Oyunları'nda atletizm alanında ülkemizi temsil etmişti. Daha ortalarda Atletizm Federasyonu'nun olmadığı bir dönemde, imkansızlıklar içinde Stockholm'e gitmişler ve bizzat dönemin İsveç büyükelçisinin eşinin diktiği Osmanlı armalı formaları ile iki genç ülkemizi atletizm alanında Stockholm'de temsil etmişti. Bu Osmanlı vatandaşlarının olimpiyat oyunlarına ilk katılımı idi.
Oyunlarda Mıgırdiç Mıgıryan pentatlonda ve disk atmada ülkemizi temsil etmişti. Mıgıryan disk atma dalında beşincilik kazanmıştır. Papazyan ise 1500 metre koşuda önde olmasına rağmen, son düzlükte yere düşerek derece yapamamıştır. Tarihin cilvesine bakın ki onun yapamadığı bu dereceyi 100 sene sonra bir Türk kızı Aslı Çakır Alptekin 2012 Londra Olimpiyatları'nda birinci olarak atletizm dalında Türkiye'ye ilk altın madalyasını kazandırdı.
Vahram Papazyan anılarında o günleri anlatırken şöyle diyor. "Sabah Stockholm’e vardığımda, sokakların ve büyük binaların olimpiyatlara katılan irili ufaklı ülkelerin bayraklarıyla donatıldığını gördüm. Ama hiçbir yerde Türk bayrağı yoktu. Bu durum beni çok üzdü. Nihayetinde vatanımın, Türkiye’nin temsilcisiydim ve ülkeme karşı gösterilen bu çirkin tavır, benim için bir aşağılamaydı. Barınmam için bana ayrılan mekâna varmadan, bir araba tuttum ve doğrudan Türk elçiliğine gittim. Öfkemi anlatacak ve hemen bir çare bulunmasını rica edecektim.”
“Türk elçiye kendimi tanıttıktan ve onun tebriklerini aldıktan sonra, ona şunları söyledim: ‘Beyefendi, Stockholm’un havasını içime çekemiyorum. Çantalarımı alıp memleketime dönmek istiyorum. Bütün şehir yabancı bayraklarla dolu ama bir tek Türk bayrağı yok ve bu hem benim hem de vatanım için büyük bir aşağılama. Ancak, öbür uluslarla birlikte benim vatanımın bayrağı da dalgalanırsa burada kalırım.’
Türk elçi taş kesildi. Başka pek çokları gibi, bir Ermeni’nin vatanını bu kadar sevmesine inanamıyordu… Ve gerçekten de, iki saat sonra Türk bayrağı her yerde dalgalanmaya başladı.”
Yazımızın başında ne demiştik 57 senedir değişmeyen düşünce yapısından dem vurmuştuk. Evet efendiler, evet paşalar sizin 57 senedir bu kafa yapınız nasıl değişmedi ise bizim de 100 senedir (hatta daha da fazla) bu kafa yapımız değişmedi.
Alparslan Anadolu topraklarına girer iken yanında Ermeniler vardı tıpkı Fatih Sultan Mehmed Han'ın İstanbul'u fetih ettiği gün gibi. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusunda bulunan Ermeni asıllı Türk askerleri gibi, tıpkı Atamız ile beraber Türkiye Cumhuriyet'inin inşaası sırasında. Tabi ki kötü günlerimiz de oldu kimsenin hatırlamak istemediği ama tartıya koyarsak Ermeniler vatanları için çok şey yaptı ve hala da yapmaya devam ediyor.
Biz bu memleketi, vatanımızı ölümüne sevdik ve size inat da seveceğiz. Ben burada doğdum ve Allah nasip ederse de burada öleceğim. Bu memleketin, vatanımın topraklarına gömüleceğim. Beni ve benim gibi düşünen Ermenileri bu vatandan koparmaya ne sizin gücünüz yeter ne de uşaklık yaptığınız efendilerin.
Not: Daha çok ama çok örnek olmasına rağmen yazıyı çok da uzatmadan burada sonlandırdım ama bu yazının çeşit çeşit değişik alanlarda birçok episode'ununda olacağından emin olabilirsiniz.
Kaynak: 26.07.2012 Agos Gazetesi Rober Koptaş...
Püzant YÜCECAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder