Hepimizin bugüne kadar unutamadığı, kendi içinde efsane olan ki bunların çoğu da zaten herkes için efsanedir, herkesin o maç için anlatacağı iki cümlesi olan maçlar vardır. Aslında bu maçları bir kağıda listelemiştim ama her maçı bu kadar uzun yazacağımı düşünmemiştim. Bundan dolayı bu maçları bir yazı dizisi şeklinde yazmaya karar verdim. Yoksa inanın çok ama çok uzun olacaktı. Umarım yaşı yeten dostlarımız için güzel bir nostalji olur. Daha genç arkadaşlarımızı ise o günlere götürüp o atmosfere sokabiliriz:))) Şimdiden keyifli okumalar
11 Aralık 1993 Beşiktaş - Fenerbahçe: 1-2 |
Uzun zamandır Beşiktaş'ı yenemediğimiz dönemler. Çocukluk
zamanlarımız pek de açıkçası Beşiktaş galibiyeti görememişiz. Tıpkı
Galatasaray'ın Kadıköy'de galibiyet göremediği gibi bizim de o dönemlerde
Beşiktaş'a karşı pek şansımız tutmuyordu. Maçı evde babamla izliyorduk. Bir
derbi heyecanı ile maça başlamamıza rağmen ilk yarının son dakikalarında
Beşiktaş uzun lüle saçlı Nartallo ile 1-0 öne geçmiş ve gene mi soruları
kafamda dönmeye başlamıştı. İkinci yarının hemen başında ise Bülent'in orta
sahada topu kapması ile sağ kanattan hareketlenen İlker topu önüne alıp kaleci
Zafer'i avlayıp durumu 1-1'e getiriyordu. Beraberlik golünün ardından
Fenerbahçe galibiyet için bastırmasına rağmen kaleci Zafer'i bir türlü
geçemiyordu taa ki dakikalar 90'ı gösterene kadar:)) Uzatma dakikalarında
Fenerbahçe köşe vuruşu kazanmış ama bundan yararlanamayınca ben de maç bitti
diye kendimi yere atmıştım adeta. Ardından spikerin Emre (Aşık) dediğini
duyunca birden kafamı yerden kaldırdım. Emre sağ kanattan top benden çıksın
dercesine topu ceza sahası içine yollamış top Mecnun'un önüne gelmişti. Herkes
Mecnun topa vuracak diye beklerken birden kasten mi yapmıştı yoksa topu ıska mı
geçmişti bilemiyorum top ayağının altından öylece süzülüp gitti ve o top
Fenerbahçe'nin efsane defans oyuncusu Uche'nin önüne geldi. İşte o an Uche topa
öyle bir vurdu ki Zafer'in artık yapacağı bir şey kalmamıştı. Golün ardından
Uche o meşhur işaret parmağı ile yaptığı el hareketi ile kulübeye koşar iken
ben de babamla neredeyse havada buluşup kucaklaşmış galibiyeti kutluyorduk:))
30 Ekim 1996 Manchester United - Fenerbahçe: 0-1 |
Lise yıllarımız ya lise 2 ya da 3. sınıftayım tam
hatırlayamıyorum hafta sonu Fenerbahçemizin Kadıköy’de 90+ da Uche'nin attığı
gol ile Trabzonspor’u 1-0 yenmeyi başarmış ve biz de Pazartesi okula bu keyifle
gitmiştik. Okulda Trabzonlu ve futbolla ilgilenen ayrıca devamlı kapıştığımız
bir edebiyat hocam vardı. Hafta içi Fenerbahçe'nin Manchester United ile
deplasmanda Şampiyonlar Ligi maçı olduğu için Trabzonspor galibiyeti hakkında
kendisi ile pek konuşmamıştım. Malum hafta için United ile maçımız var şimdi
ben onla dalga geçsem iki gün sonra da o benle geçecek. Akşamüstü okuldan
çıktık evimize geldik. Derselerdi, yemekti falan derken akşama Fenerbahçemizin
maçı olmasına rağmen ben açıkçası Old Trafford deplasmanı rakip United diye
içimde de pek heves yoktu. Saat 21.45’de
ekranın karşısında yerimizi aldık. Manchester maça deli gibi başlamış adeta kalemizin
önüne kamp kurmuştu. Sağdan, soldan, ortadan her yerden adamlar bastırıyor ama
bir türlü Rüştü'yü geçemiyorlardı. Derken dakikalar 78'i gösterirken orta
yuvarlakta topla buluşan Kostadinov sol kanatta hareketlenen Boliç'i görür.
Boliç önünde bulunan yanlış hatırlamıyorsam David May'in üzerine üzerine gider
ve ceza sahasının hemen 1-2 adım önünden topu sağına çeker çekmez kaleye vurur.
O dönemin efsane kalecilerinden Peter Schmeichel'ın topa yaptığı hamle yetersiz
kalır ve Fenerbahçe rakibi karşısında 1-0 öne geçer. Old Trafford adeta sus pus
olmuştur. Dile kolay 40 senelik yenilmezliğin elden gitmesine sadece 10 dakika
vardı. Bundan sonrası maçı izlemek benim için işkence haline dönmüştü. Düşünün
United karşısında 1-0 öne geçmişsiniz ama karşınızda öyle bir rakip var ki maç
sonu 2-1'i görseniz bile şaşırmazsınız. Evin holünde volta atmaya başlamıştım.
Bir ara Kostadinov'un soldan gelen orta sonrası yaptığı kafa vuruşunun direkte
patladığını gördüm. Maç neredeyse 2-0 oluyordu. Neyse 90 dakika sonunda
Fenerbahçemiz maçı kazanmış ve Avrupa kupalarında bir tarih yazmayı başarmıştı.
Ertesi gün ise okulda beni tutana aşkolsun. Tabi Trabzonlu hocamızı da
unutmadık:)))
26 Mart 2000 Galatasaray - Fenerbahçe: 0-1 |
"Nasıl koydu Aykut Kocaman" tezahüratının can
bulduğu maç. Yıl 1996 Fenerbahçe en son 7 sene önce 1989 yılında şampiyon
olmuş. Trabzonspor ise seneler sonra ilk defa şampiyonluğa bu kadar
yaklaşmıştı. Ligin son 3 haftasına girerken ise Trabzon 76 puanla zirvede
bulunurken Fenerbahçe ise 75 puan ile 2. sıradaydı. Maç yanlış hatırlamıyorsam
bir Pazar akşamı oynanmıştı. O zaman lise birinci sınıfa falan gidiyorum. Maçı
dayımla birlikte izlemiştik. İlk yarı daha sonra Fenerbahçe'de top koşturacak
olan Abdullah'ın 18. dakikadaki sert şutu ile 1-0 Trabzon'un üstünlüğü ile
kapanıyordu. Beraberliğin bile Trabzon'a yarayacağı bir maçta ikinci yarı
başladığında Trabzonspor hala sebebini anlayamadığım bir şekilde bastırdıkça
bastırıyor, Fenerbahçe kalesinde gol arıyordu ama bu hataları pahalıya mal
oldu. Maçın 55. dakikasında Abdullah ceza yayının hemen üstünde topu elle
kontrol etti ve hakem Metin Tokat serbest vuruşa hükmetti. Topun başına
kaptanımız, gerçek imparator Oğuz Çetin geçtiğinde ben artık televizyona
kilitlenmiş durumdaydım. Kaptan top öyle rahat bir şekilde vurdu ki kaleci
Metin dahil herkesin yapacağı tek şey kalmıştı; topun ağlarla buluşmasını
izlemek. Bu dakikadan sonra da Trabzon'un atakları devam etti. Özellikle
Hami'nin kullandığı 2 frikik vardı ki Rüştü adeta kalesinde devleşiyordu.
Dakikalar ilerledikçe ilerliyor ama Fenerbahçe bir türlü aradığı golü
bulamıyordu. Maçın son dakikalarında artık dayanamadım ve dayımlardan çıktım.
Şampiyonluk gitmiş, gene başka baharlara kalmıştı. Ben evden çıkarken büyük olasılıkla o an orta
alanda topla buluşan Tayfun topu sol kanatta hareketlenen Erol'a vermiş, Erol
da önü açıldığı anda sağdan hareketlenen Aykut'a ortasını yapmış (hala Erol o
ortayı nasıl yaptı inanamam) bu arada ben de yüzüm asık bir şekilde sokak
kapısından çıktığım an Bakırköy neredeyse gol sesinden yıkılmıştı. O an hiç
düşünmeden ben de sokakta gol diye bağırmaya başlamıştım. Kimin gol attığını
görmesem de Bakırköy'de o kadar Trabzonlunun olmadığına emindim:))) Tam dayımlara
geri dönmek üzereydim ki baktım sokak kapısından dayım heyecandan dışarı
fırlamış beni arıyor. Nasıl birbirimize sarıldığımızı buradan anlatmam imkânsız
bir olay. O sevincin, o mutluluğun inanın hiçbir yerde tarifi yok.
Püzant YÜCECAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder