22 Kasım 2013 Cuma

Fenerbahçe Efsane Maçlar - 1


Hepimizin bugüne kadar unutamadığı, kendi içinde efsane olan ki bunların çoğu da zaten herkes için efsanedir, herkesin o maç için anlatacağı iki cümlesi olan maçlar vardır. Aslında bu maçları bir kağıda listelemiştim ama her maçı bu kadar uzun yazacağımı düşünmemiştim. Bundan dolayı bu maçları bir yazı dizisi şeklinde yazmaya karar verdim. Yoksa inanın çok ama çok uzun olacaktı. Umarım yaşı yeten dostlarımız için güzel bir nostalji olur. Daha genç arkadaşlarımızı ise o günlere götürüp o atmosfere sokabiliriz:))) Şimdiden keyifli okumalar


11 Aralık 1993
Beşiktaş - Fenerbahçe: 1-2
Uzun zamandır Beşiktaş'ı yenemediğimiz dönemler. Çocukluk zamanlarımız pek de açıkçası Beşiktaş galibiyeti görememişiz. Tıpkı Galatasaray'ın Kadıköy'de galibiyet göremediği gibi bizim de o dönemlerde Beşiktaş'a karşı pek şansımız tutmuyordu. Maçı evde babamla izliyorduk. Bir derbi heyecanı ile maça başlamamıza rağmen ilk yarının son dakikalarında Beşiktaş uzun lüle saçlı Nartallo ile 1-0 öne geçmiş ve gene mi soruları kafamda dönmeye başlamıştı. İkinci yarının hemen başında ise Bülent'in orta sahada topu kapması ile sağ kanattan hareketlenen İlker topu önüne alıp kaleci Zafer'i avlayıp durumu 1-1'e getiriyordu. Beraberlik golünün ardından Fenerbahçe galibiyet için bastırmasına rağmen kaleci Zafer'i bir türlü geçemiyordu taa ki dakikalar 90'ı gösterene kadar:)) Uzatma dakikalarında Fenerbahçe köşe vuruşu kazanmış ama bundan yararlanamayınca ben de maç bitti diye kendimi yere atmıştım adeta. Ardından spikerin Emre (Aşık) dediğini duyunca birden kafamı yerden kaldırdım. Emre sağ kanattan top benden çıksın dercesine topu ceza sahası içine yollamış top Mecnun'un önüne gelmişti. Herkes Mecnun topa vuracak diye beklerken birden kasten mi yapmıştı yoksa topu ıska mı geçmişti bilemiyorum top ayağının altından öylece süzülüp gitti ve o top Fenerbahçe'nin efsane defans oyuncusu Uche'nin önüne geldi. İşte o an Uche topa öyle bir vurdu ki Zafer'in artık yapacağı bir şey kalmamıştı. Golün ardından Uche o meşhur işaret parmağı ile yaptığı el hareketi ile kulübeye koşar iken ben de babamla neredeyse havada buluşup kucaklaşmış galibiyeti kutluyorduk:))


30 Ekim 1996
Manchester United - Fenerbahçe: 0-1
Lise yıllarımız ya lise 2 ya da 3. sınıftayım tam hatırlayamıyorum hafta sonu Fenerbahçemizin Kadıköy’de 90+ da Uche'nin attığı gol ile Trabzonspor’u 1-0 yenmeyi başarmış ve biz de Pazartesi okula bu keyifle gitmiştik. Okulda Trabzonlu ve futbolla ilgilenen ayrıca devamlı kapıştığımız bir edebiyat hocam vardı. Hafta içi Fenerbahçe'nin Manchester United ile deplasmanda Şampiyonlar Ligi maçı olduğu için Trabzonspor galibiyeti hakkında kendisi ile pek konuşmamıştım. Malum hafta için United ile maçımız var şimdi ben onla dalga geçsem iki gün sonra da o benle geçecek. Akşamüstü okuldan çıktık evimize geldik. Derselerdi, yemekti falan derken akşama Fenerbahçemizin maçı olmasına rağmen ben açıkçası Old Trafford deplasmanı rakip United diye içimde de pek heves yoktu.  Saat 21.45’de ekranın karşısında yerimizi aldık. Manchester maça deli gibi başlamış adeta kalemizin önüne kamp kurmuştu. Sağdan, soldan, ortadan her yerden adamlar bastırıyor ama bir türlü Rüştü'yü geçemiyorlardı. Derken dakikalar 78'i gösterirken orta yuvarlakta topla buluşan Kostadinov sol kanatta hareketlenen Boliç'i görür. Boliç önünde bulunan yanlış hatırlamıyorsam David May'in üzerine üzerine gider ve ceza sahasının hemen 1-2 adım önünden topu sağına çeker çekmez kaleye vurur. O dönemin efsane kalecilerinden Peter Schmeichel'ın topa yaptığı hamle yetersiz kalır ve Fenerbahçe rakibi karşısında 1-0 öne geçer. Old Trafford adeta sus pus olmuştur. Dile kolay 40 senelik yenilmezliğin elden gitmesine sadece 10 dakika vardı. Bundan sonrası maçı izlemek benim için işkence haline dönmüştü. Düşünün United karşısında 1-0 öne geçmişsiniz ama karşınızda öyle bir rakip var ki maç sonu 2-1'i görseniz bile şaşırmazsınız. Evin holünde volta atmaya başlamıştım. Bir ara Kostadinov'un soldan gelen orta sonrası yaptığı kafa vuruşunun direkte patladığını gördüm. Maç neredeyse 2-0 oluyordu. Neyse 90 dakika sonunda Fenerbahçemiz maçı kazanmış ve Avrupa kupalarında bir tarih yazmayı başarmıştı. Ertesi gün ise okulda beni tutana aşkolsun. Tabi Trabzonlu hocamızı da unutmadık:)))



26 Mart 2000
Galatasaray - Fenerbahçe: 0-1
1999-2000 sezonuna Rıdvan Dilmen ile başlayıp alınan kötü sonuçlar arından sırasıyla önce Zdenek Zeman takımın başına gelmiş o da olmayınca sezon sonuna kadar takımı yardımcı antrenör Turan Sofuoğlu yönetmişti. Burada ufak bir not Turan Sofuoğlu'na yanlış hatırlamıyorsam Turan Hoca çıktığı 3 derbiyi de o sezon kazanmıştı. Öyle bir dönemdi ki Fenerbahçe önce Macar takımı MTK Budapeşte'ye ilk maç deplasmanda 0-0 ikinci maçta ise evinde 2-0 yenilerek UEFA Kupası'na daha ilk tur maçında veda etmiş ardından Türkiye Kupası'nda Pendikspor faciasını yaşamıştı. Ezeli rakip Galatasaray'ın ise UEFA Kupası'nı müzesine götürdüğü sezon. Fenerbahçe yokları oynarken Galatasaray ise fırtına gibi esiyor ama bu maç "derbinin favorisi olmaz" cümlesinin adeta kanıtı niteliğinde. Bir hafta öncesi evinde Adanaspor'a 4-2 yenilen takım ligin 26. haftasında ezeli rakibi Galatasaray'ın konuğu oluyordu. Maç öncesi Galatasaraylı arkadaşların "Kalenize pota koyup oynayacağız" şeklinde dalga geçtikleri maç sonunda ise klasik "Olmuyor arkadaş olmuyor" cümlelerinin kurulduğu bir maç oldu adeta. Maçın mutlak favorisi olan Galatasaray maça baskılı başlamış atak üstüne atak yapıyordu. Fenerbahçe ise savunmasını kalabalık tutup bir şekilde de olsa bu atakları sonuçsuz bırakmayı başarıyordu. İki takım soyunma odasına 0-0 ile giderken ikinci yarı da aynı şekilde seyretti. Ta ki 81. dakikaya kadar. 80. dakikada Fenerbahçe'nin Gaziantep’ten transferi Preko ceza sahası çemberinin birkaç metre önünde yere düşürülmesi sonucu hakem Erol Ersoy Fenerbahçe lehine serbest vuruş verdi. Topun başına gene Antep'ten transfer Johnson geçmişti. Johnson’ın yolladığı füze baraja çarpınca Galatasaray kalecisi Taffarel kontrpiyede bırakmış ve adeta kımıldayamamıştı. Ağlara giden top maçın tek golü olmuş ve Fenerbahçemiz Ali Sami Yen’den 1-0'lık galibiyet ile ayrılmıştı. Bu yenilgi ayrıca o sezon doludizgin giden Galatasaray'ın ligin daha ilk haftasında Gaziantep'e Ali Sami Yen’de 2-1 yenilmelerinin arından yenildikleri ilk maç oluyordu. Kısacası Antep dolaylı olsa da o sezon Galatasaray'ı 2 kez yenmişti:)) Ayrıca bu maç Başkanımız Aziz Yıldırım'ın ilk Galatasaray galibiyetidir.



5 Mayıs 1996
Trabzonspor - Fenerbahçe: 1-2
"Nasıl koydu Aykut Kocaman" tezahüratının can bulduğu maç. Yıl 1996 Fenerbahçe en son 7 sene önce 1989 yılında şampiyon olmuş. Trabzonspor ise seneler sonra ilk defa şampiyonluğa bu kadar yaklaşmıştı. Ligin son 3 haftasına girerken ise Trabzon 76 puanla zirvede bulunurken Fenerbahçe ise 75 puan ile 2. sıradaydı. Maç yanlış hatırlamıyorsam bir Pazar akşamı oynanmıştı. O zaman lise birinci sınıfa falan gidiyorum. Maçı dayımla birlikte izlemiştik. İlk yarı daha sonra Fenerbahçe'de top koşturacak olan Abdullah'ın 18. dakikadaki sert şutu ile 1-0 Trabzon'un üstünlüğü ile kapanıyordu. Beraberliğin bile Trabzon'a yarayacağı bir maçta ikinci yarı başladığında Trabzonspor hala sebebini anlayamadığım bir şekilde bastırdıkça bastırıyor, Fenerbahçe kalesinde gol arıyordu ama bu hataları pahalıya mal oldu. Maçın 55. dakikasında Abdullah ceza yayının hemen üstünde topu elle kontrol etti ve hakem Metin Tokat serbest vuruşa hükmetti. Topun başına kaptanımız, gerçek imparator Oğuz Çetin geçtiğinde ben artık televizyona kilitlenmiş durumdaydım. Kaptan top öyle rahat bir şekilde vurdu ki kaleci Metin dahil herkesin yapacağı tek şey kalmıştı; topun ağlarla buluşmasını izlemek. Bu dakikadan sonra da Trabzon'un atakları devam etti. Özellikle Hami'nin kullandığı 2 frikik vardı ki Rüştü adeta kalesinde devleşiyordu. Dakikalar ilerledikçe ilerliyor ama Fenerbahçe bir türlü aradığı golü bulamıyordu. Maçın son dakikalarında artık dayanamadım ve dayımlardan çıktım. Şampiyonluk gitmiş, gene başka baharlara kalmıştı.  Ben evden çıkarken büyük olasılıkla o an orta alanda topla buluşan Tayfun topu sol kanatta hareketlenen Erol'a vermiş, Erol da önü açıldığı anda sağdan hareketlenen Aykut'a ortasını yapmış (hala Erol o ortayı nasıl yaptı inanamam) bu arada ben de yüzüm asık bir şekilde sokak kapısından çıktığım an Bakırköy neredeyse gol sesinden yıkılmıştı. O an hiç düşünmeden ben de sokakta gol diye bağırmaya başlamıştım. Kimin gol attığını görmesem de Bakırköy'de o kadar Trabzonlunun olmadığına emindim:))) Tam dayımlara geri dönmek üzereydim ki baktım sokak kapısından dayım heyecandan dışarı fırlamış beni arıyor. Nasıl birbirimize sarıldığımızı buradan anlatmam imkânsız bir olay. O sevincin, o mutluluğun inanın hiçbir yerde tarifi yok.









Püzant YÜCECAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...