Genelde blogu takip edenler bilir, ben burada genelde
futbol, basketbol, sinema arada da siyaset ve bilgi dağarcığıma ekledikçe
bisiklet sporu yazarım. Çok nadirdir burada özel hayatım ile ilgili bir şeyler
karalamam. Sadece bir kaç dostuma doğum günlerini kutlamak amacı ile ve biraz
da değişiklik olsun diye buradan onlara ithafen birkaç yazı kaleme almıştık.
Bugün biraz daha özele ineceğiz.
32 yaşındayım annemi saymaz isek hayatıma giren ve benim
için "Hayatımın Anlamları" olan 2 kadını anlatacağım. Şimdi bana ne
diyebilirsiniz gayet de normal. Bu biraz da benim iç dökme yazım olacak.
Psikolog yerine yazmak hem daha iyi hem de bedava:))
Anlatacağım kadınlardan ilki Ayçe Yılmaz. Ayçe'nin benim
için anlamı ve önemi çok ama çok farklı. Yanlış anlaşılmasın hiçbir zaman
sevgili falan, olmadık olmayı da düşünmüyoruz zaten. Ha bugün evlenelim derse
yok demem (yalan yok):)) ama evlilik ondan da geçti benden de:)) Aslında şimdi göz attım da Ayçe ile ilgili
yeni bir şey yazmaya pek de gerek yok. Daha önce onun doğum gününü kutlar iken
şöyle bir şeyler yazmıştık;
"Dile kolay 10 sene yazıyla da on sene olacak seninle
arkadaşlıktan başlayıp dostluğa ve kardeşliğe uzanan bu yoldaki hikâyemiz. On
sene önce bir tanıştık pir tanıştık senle. O gün hiç aklından geçer miydi acaba
bu günlere geleceğimiz? Hiç düşünür müydün acaba böyle etle kemik olacağımızı?
Benim geçmezdi ne yalan söyleyeyim... Gel gör ki o gün aklımdan bunlar geçmez
iken şu an hayatımda sayabileceğim 2 kadından birisin... Hayatımdaki en özel
kadınlar arasındaki yerini çoktan almışsın da ben bile farkında olmamışım.
Telefonumdaki acil aramalarda hep ikinci sırada sen varsın o kadar
yani:)))"
Ayçe'yi bu kadar özel kılan neydi peki?
Genelde yeni tanıştığım insanlara karşı her zaman bir
mesafem olmuştur. Bu mesafeyi de kasten koyarım. Nedeni ise sevip sevemeyeceğimi
bilmediğim bir insan ile hemen çok samimi olmak istemem. Hani şunu da diyim
belki kendini beğenmişlik olarak algılayabilirsiniz sorun değil ama yeni
tanıştığım birine önce benim bilgi birikimime sahip mi diye de bakarım
açıkçası. Hatta beni yeni tanıyan insanların aklından ilk geçen şey "lan
bu ne soğuk, ne kendini beğenmiş adam" olmuştur her zaman. Ki bunu daha
sonraları samimi olduğum arkadaşlara hep sorduğumda "Evet aynen böyle
düşündük" cevabını aldığımdan dolayı gayet iyi biliyorum. Hatta Ayçe'ye
karşı da ilk görüştüğümüz zaman da böyle idim. Onu tanıya tanıya sevdim ve
ardından bugünkü halimizi aldık:)) Peki yukarıda dediğim gibi fark nerede idi?
Farkı şu şekilde açıklayabilirim. Ayçe'ye zaman içinde güvenip, onu hayatımın
bir parçası yapmaya karar verdiğim günden itibaren kısacası ona yüreğimin
kapılarını sonsuza kadar açtığım günden itibaren O yüreğimi aldı ve onun için
ne kadar özel olduğunu anlatmaya başladı bana. Bir bakışı ile anlayabiliyordum
artık bana ne kadar değer verdiğini, beni ne kadar çok sevdiğini. Onun
diğerlerinden en büyük farkı ona açtığım yüreğimi o aldı ve hani nasıl bir
muhabbet kuşunu elinize alırsınız da ona zarar gelmesin diye avuçlarınızı
sıkmazsınız ya. İşte Ayçe de aynen öyle yaptı. Benim ona açtığım kalbimi O aldı
pamuklara sardı. On sene içinde pek hatırlamam o avuçlarının içine aldığı
kalbimi bir gün bile incittiğini, kırdığını.
Yukarıda dediğim gibi kimseye kapılarımı kolay kolay açmam.
Hatta Ayçe hariç bugüne kadar kimseye de o kapıları sonuna kadar açmamışımdır.
Ta ki birkaç ay önceye kadar. Bundan birkaç ay önce hayatıma Büşra Yüksel
adından dünyalar güzeli, daha 22 yaşında kıpır kıpır, yerinde duramayan
gencecik bir kız girdi. Şöyle diyim biri Büşra hakkında geçenlerde bana bir şey
sorarken ismi aklına gelmeyince "Hani şu koşarak yürüyen kız var ya"
diye anlatmaya çalıştı bana Büşra’yı:)) Benim de hiç anlamadığım bir şekilde ne
yaptı ne etti ben daha farkına bile varmadan baktım ki Büşra hayatıma çoktan
girivermiş. Hani bazı insanlar için "Gözlerinin içi gülüyor" dersiniz
ya Büşra bunun en büyük örneğidir. Bir de o kadar güzel ki bir kez onu
gördüğünüzde gözlerinizi kolay kolay ondan alamazsınız. Bir de o up uzun
saçları yok mu:)) Neyse bu kadar övdüğümüz yeter:))
Bu inanın benim hiç ama hiç alışık olmadığım bir durumdu.
Bundan dolayı şu anda biraz bocalıyorum. Herkese karşı ön yargılı olan ben
hatta Ayçe'yi bile hayatıma yavaş yavaş alan ben birden Büşra'yı hayatımın en orta
yerinde buldum. Sorun şu ki O hala bunun farkında değil. Belki biraz
gençliğinin verdiği enerjiden belki de daha öğrenmesi gereken şeylerden dolayı
ona açtığım, avuçlarının içine bıraktığım yüreğimi biraz acıtmaya başladı.
İsteyerek yaptığını sanmıyorum belki farkında değilsin ama yüreğim acıyor Büşra
ve üzülmemek için senden uzak duruyorum bu aralar. Ondan dolayıdır bir ay
önceki halimizden farklı olarak bugün uzak düşmemiz. Bunu söylemem ne kadar
doğru bilmiyorum ama ne olursa olsun benim için hep çok ama çok özelsin. Sana
daha önce de dediğim gibi; yarın öbür gün ayrı düşelim ne sen beni arar ne de
ben seni ama bir gün gelip de "Püzant" dediğin an öleceğimi bilsem
yanında olurum. Biliyorum yaşın daha 22 olmasına rağmen aslında nüfus yaşından
daha büyüksün ama sana dikkat et dememin en büyük sebebi senin daha iyi olman
içindir. Üzülmemen ve hayata karşı daha dirençli daha kuvvetli olmanı
istememden dolayıdır. Sana kızmamın en büyük sebebi ise seni çok ama çok
sevmemdendir. İnan seni sevmesem gram umurumda olmaz ne yaptığın ne ettiğin.
Ama seni o kadar çok seviyorum ki ne üzülmeni istiyorum ne de başka bir şey.
Ondan dolayı yakın olmasak da seni ne kadar çok sevdiğimi sana ne kadar değer
verdiğimi asla ama asla unutma. Bir aşksın benim için bir sevgi hiç alışık olmadığım...
Püzant YÜCECAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder