Nereden başlasam, ne yazsam inanın bilmiyorum. Maçın bitiş
düdüğünün üstünden yaklaşık 16 saat geçmesine rağmen ben hala o çimlerdeyim...
Diyerek yazımıza başlamıştık Pazar günü öğleden sonra.
Ardından kendi kendime yazmayayım bırak Püzant takımın Çarşamba günü çok çok
daha önemli bir maçı var orada gösterirler gerçek güçlerini diye ama nerede.
Bırakın gerçek güçlerini göstermeyi sahada mücadele eden, skora tepki gösteren,
"lan Biz Fenerbahçeyiz" diyen tek bir adam bile yoktu neredeyse. Benim
dün akşam 75 dakika izlediğim takım için ben kimse kusura bakmasın ama
"Benim Fenerbahçem" diyebileceğim bir takım değil adeta ortalarda
dolaşan insan kalabalığından başka bir şey değildi. Evet, 75 dakika izledim
maçı yanlış okumadınız maalesef. 32 yaşındayım rahmetli babamın beni ilk maça
götürdüğü günden beri tribünlerde çoğu zaman yerimizi aldık ama dün hayatımda
ilk kez son düdük çalmadan mabedi terk ettim. Terk ettim çünkü o an
dayanamadım. Sinirlenip küfür etmek, kendi kendimi harap etmek yerine sessiz ve
sakince stadı terk ettim.
Oysa her şey ne kadar da güzel başlamıştı. Tamam, hafta sonu
yaşadığımız Konya maçının ardından normal olarak Arsenal karşısında pek de
umutlu olmamak lazımdı ama insanın içi el vermiyor umutsuzluğa kapılmaya.
Özellikle ilk yarının 10 dakikası rakibin tek kale oynaması canımızı biraz
sıkmış olsa da daha sonra pek de bir şey oynamamıza rağmen maçı biraz da olsa
dengeleyebildik. Tabi ki burada teknik - taktik analize girmeyeceğim onu benden
çok daha iyi yapan arkadaşlar var. İkinci yarı ise gol için biraz da olsa
bastırmaya başlayınca arkamı dönüp arkadaşıma "Çok da havaya girmemek
lazım" dememin ardından şom ağzıma diyerek ilk golü yedik. 64. dakikada
ise Ramsey'in ayağından gelen golün arından 64 dakika ayakta olan ben önümdeki
boş koltuğa çökerek maçı takip etmeye başladım. İçimden kalkıp gitmek gelmesine
rağmen inanın bunu kendime yakıştıramadığım için yapmadım. O an Fenerbahçe
pozisyonlar yakalamasına rağmen benim içimde ne bir heves ne de bir umut
kalmadığı için ne ayağa kalkıyordum ne de başka bir şey. Başımı önümdeki
demirlere dayamış maçı izlerken tek gördüğüm Arsenal kalecisi Szczesny, tek
duyduğum ise ahlar vahlar idi. Bir an
gözlerim doldu. Kaç yaşında adamım utanmasam o kadar kişinin içinde oturup
ağlayacaktım. Kendi kendime 10 dakika boyunca "Kalk Püzant" dememe
rağmen yapamadım ta ki bir başka tribünde oturan arkadaşımdan gelen
"Çıkalım mı?" mesajına kadar. Biliyorum ki O da ikinci golden sonra
kalkmak istemiş ama benim gibi kendine yediremediğinden kalmamıştı. O benden biraz
daha cesaretli çıktı ve bana mesajı attı ve ben de tamam kardeşim geliyorum
dedim ve stadı penaltı atılırken terk ettim.
Kaç saat geçti maçın ardından hala zoruma gidiyor hala
dargınım Fenerbahçeme. Daha doğrusu o formayı giyen ama maalesef o formanın
ağırlığını taşıyamayan futbolcularımıza. 3-0 yenilebilirsin, 5-0 yenilebilirsin
bunları sorun yapsaydık zaten Fenerbahçeli olmazdık ama bugün benim gibi takıma
kızan, sinirlenen herkesin ortak noktası skor değil. Hepimizin sinirlendiği
nokta takımın bu kadar ruhsuz oluşu. Sahada ne mücadele var, ne istek var ne de
arzu. Tek istediğimiz şey koşun, mücadele edin, o formaya terinizi akıtın hatta
yeri geldiğinde rakibe sert dalın ama bir şeyler yapın.
Hala içim acıyor. Aklıma geldikçe sinirleniyorum. Kimsenin
ama kimsenin Fenerbahçe'yi bu hale sokmaya hakkı yok. Biz takımımıza en kötü
günlerinde desteğimizi verdik, marşta da dediği gibi "Çünkü Biz
Fenerbahçeliyiz" ama biraz da artık takımın taraftara destek olması lazım
değil mi? Biraz yüzümüzün gülmesi çok mu fazla? Ben maçtan geliyorum, kendime
şöyle bir bakıyorum hayvan gibi terlemişim, sesim gitmiş, tüm günün yorgunluğu
vs. vs. ama takım ne yapıyor 90 dakika mücadeleyi bize fazla görüyor.
Bırakın Arsenal'i, rakibin Barcelona da olabilir Real
de Bayern de ama sen Fenerbahçe isen herkese karşı aynı ciddiyet ile aynı
mücadele ruhu ile oynaman lazım. Ben burada çıkıp demiyorum 90 dakika aynı
tempo ile muhteşem oynayın. Hatta teknik - taktik olarak da kötü olabilirsiniz
buna herkesin bir nebze tahammülü vardır ama bu şekilde isteksiz ve ruhsuz
oynarsanız herkes size tepkinizi kor. Yukarıda da dediğim gibi ben bağırayım,
ben çağırayım, ben ter dökeyim ama siz hiçbir şey yapmayın yok öyle güzel dünya
beyler kusura bakmayın ama yok.
Yazımızın başında ben o çimlerdeydim diye başlamıştık bugün
ise beni ve benim gibi çok kişiyi o çimlere gömdünüz. Emeği geçen herkese tek
tek teşekkürler...
Püzant YÜCECAN
2008 yılında Zico ya yol verilmesi Fenerbahçe Futbol takımının son 5 senesinin kırılma noktasıdır..
YanıtlaSil