20 Mayıs 2015 Çarşamba

Kısa Bir Ara...



Yoruldum çok yoruldum. Özellikle son bir iki aydır olan koşuşturma beni çok yordu. Hem ruhen hem de bedenen. Aslına bakarsanız ruhen yorulmak o kadar koymuyor bana da bedenen yorulmak koyuyor artık yavaş yavaş. eee yaş oldu 34 yolun yarısına geldik bile çoktan. Bakmayın 34 olduğuma kendimden gençlere taş çıkartırım halaJ ama biraz en azından bir ay dinlenmenin vakti geldi de geçiyor bile. Hele de sevmediğim şu yaz ayları başlamış iken bir ay dinlenmek çok iyi gelecek bana. Dinlenmek derken tatilden falan söz etmiyorum. Beni bilen bilir yaz ayları dediğimiz o ismini anmak istemediğim, sıcaktan kavrulduğumuz bir de benim gibi kilolu iseniz her daim ter içinde kaldığınız zamanlar hiç de bana göre değil. Ben yağmur, kar kış seviyorum arkadaş ne yapayımJ

Son birkaç aydır o mekân senin, bu içki benim derken demin de dediğim gibi vücut hali ile yorgun düşüyor. eee buna bir de iş hayatı eklenince yavaş yavaş mavi ekran vermeye başladık. Yorgun düşmenin yanında bir de sevdiğin şeylerden uzak kalıyorsun. Tamam dostlarla olmak, eğlenmek, vakit geçirmek güzel de bir yandan da hayatı boş geçmemek lazım. Okumak, yazmak, çizmek, öğrenmek ve kendini geliştirmek. Böylece hem beden dinlenecek hem de ruhum doyacak. Tabi arada bir rakı yaparız ama sadece o kadar o da bir en fazla iki kere. Özler misiniz? Onu ben bilemem artık ama pek de sevilen bir karakter değilimdir J

Peki, şimdi ne yapacağız??

Okumam gereken çok kitap birikti. Öncelikli hedefim onlar. Peki, neler okuyacağız?? Gabriel García Márquez’in "Yüzyıllık Yalnızlık" kitabı ile yavaş yavaş keşfetmeye başlayacağız tarihin her döneminde yalnız kalmış, sömürülmüş Güney Amerika kıtasını. Ardından Eduardo Galeano'nun "Latin Amerika'nın Kesik Damarları" ile kıtanın bugüne kadar neler yaşadığını, hangi kirli oyunlara sahne olduğunu öğreneceğiz. En sonunda da Güney Amerika dendi mi ilk akla gelen isim olan Che Guevara ile motorsikletimize atlayıp Güney Amerika’yı dolaşacağız baştan başa. Tabi bu arada yanımızda Alberto Granado da olacak;) Kim demiş gezmek zengin işi diyeJ

Bu arada okuduğum dergiler var onları da unutmamak lazım. İki-üç ay önce kendi kendime dergi okuma alışkanlığı kazanacağım dedikten sonra önce Türkiye’nin ilk bisiklet dergisi Cyclist Türkiye'nin ardından da "Düşünen Spor Dergisi" Socrates’in çıkması tamamen benim şansımdı J Cyclist Türkiye’nin 3. Sayısı ile pelatonun yaramaz çocuğu Peter Sagan ile yollara düşüp, Socrates dergi ile yine sporda orgazmın doruklarına varacağız. Socrates aslında çok tehlikeli bir dergi J Şöyle ki, bir konu hakkında yazılmış yazı öyle güzel ve iyi yazılmış ki yazının konusu hakkında daha fazla şey okuyup öğrenmek istiyorsunuz. Sanırım bundan dolayı dergiye "Düşünen Spor Dergisi" diyorlar.

İzlemem gereken bir sürü ama bir sürü film birikti. Hem bir iki ay önce gösterime girmiş, hem de daha önce izlemediğim ama ben bunu neden izlememişim dediğim bir sürü filmi izleyeceğim bu arada. Filmlerin yanı sıra izlemem gereken birçok da belgesel var. Muhammed Ali ile ringlere çıkarken bir yandan da Formula 1’in efsane ismi Senna ile gaza basacağız.

Bu arada tabi izinli günlerimde bitene kadar hiçbir etabını kaçırmayacağım Giro d’İtalia var. Caner Eler, İnan Özdemir ve Sarper Günsal sadece bu adamların muhabbeti için bile izlemek ayrı bir keyifli. Tabi bu arada Fransa Açık yani namı diğer Roland Garros da başlamış olacak. Umarım Eurosport bunun ayarını iyi bir şekilde yapar…

Gördüğünüz gibi spor, hayatımda çok ama çok önemli bir yerde. Ondan dolayı spor hakkında daha çok okumam, izlemem ve nihayetinde öğrenmem gereken çok şey var. Bundan dolayı aralarda vakit bulur isem eski ve efsane olmuş basketbol ve futbol maçlarını da youtube’dan bulduğum kadar ile izleyeceğim. Bu arada 6 Hazirandaki Şampiyonlar Ligi finalini de es geçmeyelim. Herkesin aksine ben Juventus’un bir sürprize imza atacağına inanan kesimdenim. Bakalım haklı mı çıkacağız yanılacak mıyız ilerde göreceğiz. Tabi unutmadan, uzun bir süre sonra bu sezon NBA Final serisini de izlemek istiyorum ama uykusuzluğa dayanabilirsek J Dayanırız be biz ki Chicago Bulls – Utah Jazz serisinin her maçını izlemiş adamlarız tabi ufak bir fark ile o zamanlar lisedeydik J

Şimdi diyeceksiniz eee bunlardan bize ne, neden yazıyorsun bunları hadi sen utanmadın yazdın da biz neden okuyalım. Bilmiyorum sadece içimden yazmak ve bu yazıyı okuyacak insanlar ile paylaşmak geldi. Paylaşmak güzeldir be dostlar. Ne yapaydım bir kamyon dolusu para verip psikoloğa mı gideydim. Onun yerine daha ucuz bir yöntem olan sizlere anlatıyorum işte. Artık teşhisi siz korsunuz J





Püzant YÜCECAN

1 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...